29 Ekim 2017 Pazar

Kilosu 1000 Euro Olan, Dünyanın En İyi Kahvesi, Zibet Kedisinin Dışkısıymış,

Zengin Olmadığınıza Sevineceğiniz Bir Haber,

Kilosu 1000 Euro Olan, Dünyanın En İyi Kahvesi, Zibet Kedisinin Dışkısıymış,   


Bir kimyager dünyanın en pahalı kahveler sırrı ortaya çıkardı. Kopi Luwak adi verilen bu kahve için zenginler sıra bekliyor. Avrupa`da çok tutulan bir kahvedir. Endonezya ormanlarından doksanlı yılların başında ortaya çıkan ve sürekli o zamandan beri artan talebi, bayilerdeki listelerde aylarca bekleyenleri gören kimyager bu kahveyi araştırmaya başladı.


Guelph Üniversitesi`nde (Kanada) gıda kimyageri olan Massimo Marcone, “Uluslararası Gıda Araştırmaları” dergisinde yakında yayınlayacağı sonuçlar hakkında gazetecilere demeç verdi. Kopi Luwak kahvesini, aslında kedinin midesinde fermantasyon olmadan önce acı olan bu kahveyi eşsiz yapanın, fermantasyon olduğunu açıkladı. Enzimler tarafından iç fermantasyon, kahve çekirdeklerindeki aromanın enfesliğinden sorumlu.

Kimyager Marcone, ıslak süreç adını verdiği bu kahve çekirdeklerinin, kedinin midesinden dışkı olarak çıktığı sürecin, fabrika ya da laboratuvar ortamında gerçekleştirilemeyecek kadar karışık ve hassas dengeler ile olduğunu ifade etti.

Marcone, ıslak süreçte kahve çekirdeğine olanları şu şekilde açıklıyor; "Midede kahve çekirdekleri, asidifiye edilir ve son olarak bağırsakta doğal mikroflora tarafından fermente edilir. Özellikle laktik asit bakterileri bu fermantasyonda çok önemli rol oynar. Kavurma sırasında ise kahveye ek tatlar eklene bilinir. İşte bu eşsiz  tadın sırrı budur.

Kopi Luwak kahvesi Endonezya adası ve bu kahvenin en çok kediler tarafından dışkılandığı ada olan Sulawesi Adasında ki iç savaştan dolayı, yılda sadece 200 kilogram dünya piyasasına sürülüyor. Altın Yumurtlayan Tavuk gibi Kahve dışkılayan bu kedilerin kıymetini bilmeyen Endonezya halkına, Etiyopya, Afrika`da bazı ülkeler “kolay gelsin, iyi savaşlar” diyerek, kedileri kendi ülkelerinde besleme ve kahve piyasasını ülkelerine çekmek için hem kahve ağacını, hemde kedileri ülkelerine getirmeye başladılar bile.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak ; http://www.spiegel.de/wissenschaft/natur/1000-euro-pro-kilo-edelkaffee-aus-dem-katzendarm-a-310727.html

Yapay Zeka`nın, Tanrı'sının Öğretmenliğine İhtiyacı Yok,

Son zamanlarda, insanlığın tarihini en az telefon icadı kadar değiştirecek yapay zeka ile ilgili bir şey oldu. Hiç kimse fark etmedi.


İnsanlık tarihiyle alâkalı olaylar genellikle hep daha sonra fark edilebilmiştir.Antonio Meucci 19. yüzyılın ortaları telefon icat etmesinin sebebi, hastalık nedeniyle odasında olan eşini yalnız bırakmak istemeyişiydi. Dünya başlangıçta bu konuda hiçbir heyecan duymadı. Bu keşfin ne olduğunu bile anlamadı. Elektron keşfi de aynı şekilde. Kim bilebilirdi ki bu elektron keşfinin elektriği, telefonu ve arkasından da bilgisayarlarımızı getireceğini.
Muhtemelen Meucci tarafından bile telefonun ekonomiyi, toplumu ve insanın bir arada yaşayışını tamamen değiştireceği açıkça görülemiyordu. O zaman başka şeyler daha önemli görünüyordu.



Şimdi ise telefonun keşfinden, elektronun bulunuşundan hiçbir şey anlamamış nesil gibi bizde şaşkın bir durumda, onlar gibi başka şeyleri önemli görüyoruz. Örneğin, Ekim 2017 yılında`yız ve şuan önemli bulduklarımızdan bazıları şunlar; Amerika Birleşik Devletleri'nde Donald Trump tweetleri,  Almanya'da koalisyon mücadelesi, Recep Tayyip Erdoğan, hapsettiği yabancı gazetecileri serbest bırakacak mi? O zamanda, insanlık tarihiyle alâkalı bir olay, halk tarafından göz ardı edilebiliyordu, şimdi de ediliyor.
.
Yardımcı Program büyük bir hızla büyüyor.  Google Yapay Zeka iştirakcisi Deepmind, bir kez daha mükemmel Go'u oynatabilen bir sistem hakkında bir araştırma raporu yayımladı. Go oyunu 2500 yıldır insanlar tarafından oynanıyor. Oyun çok fazla kombinasyonlara ve sezgilere dayanan bir oyun. Bu oyunu 60.cı seviyeye kadar oynayabilen yapay zeka, hatalarından ders çıkarıp, kendini gerçekten bir insan gibi geliştirmesiyle ve bunu hiçbir insandan yardım almadan yapmasıyla herkesi şoke etti. Dünyanın en iyi “Go” oyuncularını hiç zorlanmadan yenen yapay zeka ekim 2017`de tamamen kendi başına bulduğu çözümler ve yaptığı analizler ile seviyesini 100`e çıkardı.İnsanların sezgi dediği şeyi isteyen bir oyunda, bu sezgiyi bir makinenin yapabilmesi, bilimde bir devrimdir.


AlphaGo  denilen yapay zeka, sadece bir bilgisayar değil, güçlü bir donanım ve elle kullanılan üç yazılım sisteminden oluşuyor. Bunlardan ikisi sinir ağları olarak adlandırılıyor.
Bu sinir ağları onlarca yıldır var, ancak son birkaç yıldır yararlılıkları muazzam bir hızla büyüdü. Bilgisayarlar halen işbaşında, ancak dünyayı ve sorunları anlama biçimi sinir ağlarında klasik yazılımdan çok daha farklı. İnsan beyni gibi iyi oldukları şeyleri çok çabuk öğreniyorlar.


Dünyada saygı duyulan Go dehası Lee Sedol`u, Avrupa Go Şampiyonasında küçük duruma düşürecek kadar güçlü bir yapay zeka ile karşı karşıyaydik. (Şimdi ise çok daha gelişmişiyle.) Deepmind şirketi çok fazla dikkat çekmememiş olsa da 2017 başında bir go-yarışması daha organize etti. AlphaGo`nun "Master" lakaplı yeni bir sürümü, dünyanın en iyi oyunculardan biriyle yarıştı ve skor, altmış`a karşı sıfır idi. Kazanan Yapay Zeka.


Ve Şimdi de,


19 Ekim'de "Nature", AlphaGo ailesinin en küçük çocuğu olan Zero, hakkında bir rapor yayınladı. Yeni bir Yapay Zeka, tek bir sinir ağı sistemine sahip. Bu küçük çocuk,  AlphaGo Zero`ya, sadece oyunun kurallarını öğretilmişti. AlfaGo Zero, üç gün içinde kendisine karşı 4.9 milyon oynadı. Başlangıçta rastgele oynasa da daha sonra hatalarından öğrendi


Bu ilk üç günden sonra, AlphaGo Zero, Lee Sedol'u Mart 2016'da yenen ağabeyi Yapay Zeka ile yarıştı. Otomatik kod çözümlemeli AlphaGo Zero, insan girişine dayanan eski sistemli Yapay Zeka ağabeyini, 100'e karşı 0' la  yendi.  İnsan yapımı stratejiler hakkında tek bir bilgi almadan, üç gün içeresinde daha az karmaşık sistemli Yapay Zekanın eşsiz bir ustalık sergileyerek, insanların 2500 yılda kat ettiği seviyeye ulaşması, çok çabuk öğrenmesi, hatalarından ders çıkarması karşısında, bilim insanları bu Yapay Zeka hakkında, "Bir Tanrı Gibi" dediler.


Şimdi ne olacak?


Bu, sistemler yalnızca sinir ağlarına dayanarak yaratılan, bu Yapay Zekalar, pek çok problem için kullanılabilir: Görüntüden tanıma ile kanser tespiti, yeni malzemeler veya ilaçların geliştirilmesi yolunda insanlara yardımcı olabilirler. Yakın gelecekte, insanlığın yüzyıllardır başarısız olduğu sorunları çözeceklerine ve bunun çok daha kısa sürede olacağına eminiz. Sorun,  yardımımız olmaksızın, yeterli doğrulukla sadece tarif edilebilirse, bu Yapay Zekalar çözecektir.


Bu Go-Tanri`lar insan eliyle yapılmış, insan zekasından daha üstün Yapay Zekalar geleceğimizi şekillendirme de bir çoğumuzdan çok daha fazla aktif rol oynayacaktır. İşte bizlerin arkasından gelen kuşak da bu şekilde bilim ve teknolojide çok hızlı ve dev adımlar atacaktır.


Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.spiegel.de/wissenschaft/technik/kuenstliche-intelligenz-gott-braucht-keine-lehrmeister-kolumne-a-1175130.html

Yeni Bir Balık Türü Keşfedildi,

WWF çevre derneği, yakınlarda keşfedilen hayvan ve bitki türlerinin fotoğraflarını yayımladı. Bunlar son altı yıldır araştırmacıların, doğu Himalaya bölgesinde buldukları türler.

Vampir dişleri, mini şarkıcı,bu balıklar:  Himalayalar'da biyologlari şaşırttı. Ayrıca, WWF raporu, Butan, Kuzeydoğu Hindistan, Kuzey Myanmar, Nepal ve güney Tibet'teki kesifleri özetlemektedir. 133 bitki, 26 balık, 10 amfibi, 39 omurgasız hayvan, bir sürüngen, kuş ve memeliden oluşan bu yeni keşif canlılar,  2009 ve 2014 yılları arasında keşfedilen 211 tür adı altında, listelenmiştir.


Bu listede, havada da nefes alıp verebilen, karada dört güne kadar hayatta kalabilen ve nemli bir zeminde 400 metreye kadar yükselebilen yırtıcı yılan kafalı balıklarda bulunuyor.

Ayrıca, Yağışlı havalarda hapşırılmaya başlanan burun delikleri yukarı bakan, siyah beyaz maymunlar da listede. Yağmurlu günlerde sıkça burun delikleri yukarıda olduğu ve su kaçtığı için, birlikte oturur ve başlarını bacaklarının arasına koyarak burunlarına su girmesini önlerler.

Fotoğrafta gördüğünüz, vampir dişleri olan bu balığa  "Drakula" adı verilmiştir.

WWF tarafından yayınlanan raporda, nüfus artışı, ormansızlaşma, aşırı otlatma, kaçak avcılık, madencilik ve hidroelektrik gelişmelerin canlı yaşam ve birçok türün soylarının tükenmesi tehdidi karşısında uyardı..

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak ; http://www.spiegel.de/wissenschaft/natur/wwf-neue-tier-und-pflanzenarten-im-himalaya-entdeckt-a-1056376.html

Bilinen En Eski Tsunami Kurbanının Kafatası

Buluşun yapıldığı yer, Papua Yeni Gine sahilleri. Bu 6000 yıllık kafatası, tsunami kurbanına ait. “Ölümcül gelgit dalgaları, binlerce yıldır Pasifik çevresinde insanlar rahatsız ediyor.” tezi kabul görse de bu konuda bilim insanlarının elinde teknoloji ile doğrulanmış bir delili yoktu. Bu kafatası ise bu tezi kanıtlıyor.

New South Wales, Avustralya Üniversitesi (UNSW) James Goff başkanlığındaki bir araştırma ekibi kuzey Papua Yeni Gine Avustralyalı jeolog tarafından 1929 yılında keşfedilen bu kafatası hakkında yeni bilgileri “Plos One” da yayınladı.


Bu kafatasının 140.000 yıl önce tükenen bir Homo erectus'un kafatası olduğu düşünülüyordu. 90 yıldır bu düşünceye sahip olan bilim insanları teknolojik gelişmelere paralel olarak tekrar bu kafatasını incelemeye aldı. Yapılan bir radyo karbon tarihleme ile yaşının sanılanın aksine sadece 6.000 yıl olduğu belirlendi.. Bu yüzden kafatasının sahibinin bizden biri, yani Homo sapiens olduğu belirtildi..

Önceki çalışmaların aksine, Avustralya, ABD, Fransa, Yeni Zelanda ve Papua Yeni Gine'den uluslararası bir araştırma ekibi ayrıca mikroskop altında incelemek için toprak örnekleri aldı. Bugün denizden yaklaşık on iki kilometre uzaklıkta olan bu toprakların aslında 6000 yıl önce sahil olduğunu, suyun şimdiki seviyesinden çok daha yüksek olduğunu dile getirdiler. Böylece, atamız muhtemelen bir tsunamiden dolayı denizin yakınında öldüğünü düşündüklerini söylediler.

Araştırma, Pasifik bölgesindeki insanlarının şimdiki gibi, uzun zaman önce de doğal afetlerden etkilendiğini gösteriyor. Avustralya'daki araştırmaya göre, yıkıcı tsunamiler defalarca ölümlere, ticaret yollarının çökmesine veya hatta savaşlara yol açtı.

Tsunami araştırmaları, son on yılların şiddetli doğal felaketlerinden bu yana dünya kamuoyunun odak noktası olmuştur. Tsunaminin yakın tarihteki darbeleri, özellikle Endonezya  ve komşu ülkelerde 230.000'den fazla kişinin ölümü  (2004 yılı) ve yaklaşık 16.000 kişinin öldüğü,  Fukuşima faciasını tetikleyen altı yıl önceki kuzeydoğu Japonya tsunamisi.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.spiegel.de/wissenschaft/mensch/papua-neuguinea-dieser-schaedel-gehoerte-einem-tsunami-opfer-a-1174877.html

Alkol Kullanma Yabancı Dilde Konuşmaya Yardımcı Olur mu?

Maastricht Üniversitesi'nden Fritz Renner ve ekibi "Psikofarmakoloji Dergisi" nde yer alan röportajlarında, bunun gerçekten yardımcı olduğunu söylüyor. Onlara göre cevap “Evet”.

Bir bardak alkol alan herkes, yabancı dili daha iyi telaffuz edebilir deniliyor. Bunu ispatlamak için yapılan deneyde araştırmacılar, Hollanda`da, hollandacayı daha iki üç ay önce öğrenmiş olan elli kişilik bir alman denek grubunu ikiye ayırarak, bir tarafa sadece su, limon suyu içmesini öteki tarafa ise votka içmesini rica ettiler. %4`lük alkolü kanında barındıranların telaffuzu normalden daha iyi yaptıklarını gördüler. İki Hollandalı ana dillerini konuşanların telaffuzlarını, dil bilgisini, kelime dağarcıklarını ve mantığını değerlendirdiler. Aynı zamanda, konular kendi dil becerilerini de değerlendirdi.
Max Planck Enstitüsü'nden Hans Rutger Bosker ise çok daha kapsamlı araştırma yapılmadan sonucun kesin kabul edilir olmadığını savunuyor. Bilim insanlarının çalışmasının çok heyecan verici olduğunu, sonucundan her ne kadar emin olmazsa da, ancak katılımcıların ve araştırmacıların çok eğlendiklerine emin olduğunu dile getirdi.

Özgün Çeviri ; İnanç Kaya
Kaynak ; http://www.spiegel.de/wissenschaft/mensch/fremdsprachen-hilft-alkohol-bei-der-aussprache-a-1175035.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=%5Bsocial%5D&utm_campaign=%5Bwissen%5D#ref=rss

Papa Uzayı Telefonla Aradı,

İnsanlık tarihinde bir ilke imza atan Katolik Kiliselerinin Başkanı olan Papa Francis, uzayda bulunan astronotlar ile kameralı telefon görüşmesi yaptı.

25 dakika süren bu konuşma, bütün dünyaya Katolik Kilisesinin bilim ve teknolojiye açık olduğunu gösterdi. 26 Ekim 2017 Perşembe günü gerçekleşen bu konuşmada, Papa Francis bir masa ve altın koltuğunda otururken, astronotlar mavi üniformaları ile uzay istasyonunda düzgün bir şekilde dizilmiş, hafifçe havada duruyorlardı.


80 yaşında Arjantinli Papa Francis, konuşmasına “İyi günler ya da iyi aksamlar… Uzaydayken, gün ve akşam olduğunu bilemezsiniz” diyerek başladıktan sonra, can alıcı sorular ile konuşmasına devam etti.

Galileo Galilei`yi sürgüne gönderen, dünyanın etrafında bütün evrenin döndüğü tezinde ısrar eden bir din, 400 yılda çok yol aldı ve bilime katkıda bulunma, gelişmelere ayak uydurma adına son yıllarda etkinliklerde bulunmaya başladı. 2011 yılında Alman Papa da astronotlar ile dünyaya geri dönüşlerinden sonra, yer çekimi ve çevre sorunları üzerine sohbet etmişti.

Genel olarak, Vatikan şimdi de astronomiye açık. Mayıs 2017`de Papalık Devleti olan Vatikan, Big Bang ve Kara Delikler üzerine dünyanın en saygın kozmologları ve fizikçilerinden oluşan bir konferansa ev sahipliği yapmıştı.

Uzay İstasyonu ISS`de şuan üç Amerikalı, iki Rus, bir İtalyan astronot bulunuyor. Komutanları ise Randolph Bresnik. Papa Francis, astronotlara ; “"Nereden geldik ve nereye gideceğiz? İnsan evrenin hangi yerinde var?" sorularını yöneltti. Papa konuşmasının sonunda ise astronotların mesleklerine, uzayda yaptıklarına ve uzay hakkındaki bütün bilgilere değer verdiklerini ifade etti.

Komutan Randolph Bresnik ise, "Tanrı'nın yaratıklarını kendi perspektifinden görmek en büyük zevk. Hiç kimse dünyanın güzelliğini görmemezlikten gelemez, aynı şekilde de evrenin. Buradan dünyaya baktığımızda,  barış ve ılımlılık görüyoruz. Sınır yok, çelişki yok. Biz bilim insanları, dünyadaki varlığımızın ne kadar kırılgan olduğunu, uzaydan çok daha iyi fark ediyoruz." dedi.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak :http://www.spiegel.de/wissenschaft/weltall/papst-franziskus-ruft-iss-astronauten-an-a-1174908.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=%5Bsocial%5D&utm_campaign=%5Bwissen%5D#ref=rss

12 Ekim 2017 Perşembe

Sovyetler Birliği`nin Çılgın Projesi, Ay`da Atom Bombası Patlatmak,

Sovyetler Birliği çok gizli belgelere göre, Ay`a atom bombası gönderilip, patlatılmasını emretti. Moskova'daki Alman Basın Ajansı'dan tarihçi Matthias Uhl, Sovyet liderlerinin 1958'de yaptığı bir toplantıda bunun planlarını yapmak için karar aldığını, söyledi.

Moskova'daki Alman Tarih Enstitüsünde çalışan Uhl, bir süre önce Rus Devlet Arşivlerinde bulunan dosyaları buldu ve şimdi bunları yayınladı.

Bu çılgın projenin amacı ; Soğuk savaşta iktidar ve güç gösterisi yapabilmekti. Sadece gösteri için böyle çılgın bir fikri düşünmeleri bile inanılmaz. Uhl`a göre, Ülkeyi  yöneten, liderlik dairesinin planlarında,  Hiroşima bombasına benzer patlayıcı bir kuvvete sahip bir bombayla, bir roketi  donatmak ve Ay`a göndermek vardı. Bu dahiyane (?) fikir, soğuk savaşta bir güç gösterisi olarak kullanılacak ve Sovyetler Birliği büyük sükse yapacaktı.

Ancak Sovyet bilim adamları, roket atışlarının bombanın patlamasına ve hesaplanamayan sonuçlara yol açabileceği konusunda uyarıda bulundu. Bu nedenle proje birkaç ay sonra terk edildi de hem Ay hemde Dünyamız büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.krone.at/592726

Ay, Bir Zamanlar Çok Yoğun Bir Atmosfere Sahipti,


2013 yılında Ay`a atmosferi ve toz keşifi için bir araç gönderildiğinde, şimdi atmosferi olmayan Ay`ın bir zamanlar çok yoğun atmosfere sahip olduğu anlaşıldı. 

Biz Ay`ı kuru ve ıssız bir yer olarak biliyorduk. Günümüzde ise gölgeli kraterlerinde ve topraklarında bol miktarda su olduğu bilinmektedir. NASA araştırmacılarının Ay`a gönderilen uzay aracının elde ettiği verilerin analizinde görüldü ki, yaklaşık 3-4 milyar yıl önce şiddetli volkanik patlamalar sonucu Ay, yoğun bir atmosfere sahipti. 

Günümüzde bile, bu volkanik aktivitelerin sonuçları, Ay`ın yüzeyindeki geniş karanlık noktalar olarak görülebiliyor. ABD uzay ajansı NASA, Uzay Araştırma Derneği (Usra) ve Marshall Spcae Uçuş Merkezi tarafından yönetilen bir ekip ile Ay ve Gezegen Enstitüsü`nün yaptığı ortak açıklamada, Potasyum, sodyum gibi atmosferlere ait elementlerinde bulunduğu Ay`da atmosfer, 70 milyon yıl boyunca bulunuyordu. 

Yoğun volkanlar sebebiyle lavlardan çıkan gazların 3,5 milyar yıl önce bu geçici atmosfer oluşturduğunu hesapladılar. Zamanla, Ay`in yüzey sıcaklığı ve atmosferine tutunamayan moleküllerin uzaya kaçışı nedeniyle Ay`in atmosferini kaybettiğini dile getirdiler. 


Özgün Çeviri : İnanc Kaya
Kaynak : http://www.krone.at/592780

11 Ekim 2017 Çarşamba

Bağırsaklarımızda Saklı Olan Mikroevren Hayranlık Uyandırıyor,

Mide parçalar, bağırsaklar bu küçük parçalardan işine yarayanları besine dönüştürür ve haydi bakalım çalışın, bu makineyi ayakta tutmamız gerekli diyerek, besinleri kana gönderir.

Peki bağırsaklar bunu nasıl yapıyor? Temizlik hastalığı ( obsesif kompulsif kişilik bozukluğu) olanlar bundan sonraki paragrafları okumasın. Bayılmalarına sebep olmak istemem.

Bağırsaklar, bize sistemimizin çalısşması için yakıt sağlarken trilyonlarca bakteriden yardım alıyor. Onlar olmadan biz hayatta kalamazdık. Hemde bu bakteriler, ömür boyunca bize eşlik ediyor. Hepsinin ortak adı : Mikrobiyota. Vücudumuzun yaklaşık 3 kilosu bu bakterilerin ağırlığı. Kendi hücrelerimizden bile on kat daha fazlalar. Mikrobiyotun sahip olduğu genetik malzemeye de mikrobiyom deniliyor. İşte bu yeni yeni, önü açılan bilim dalı artık saygın üniversitelerde incelemelerine devam ediyor. Bunlardan biri Max Planck Ensitütüsü. Bölüm Başkanı, 47 yaşındaki, Ruht Ley verdigi bir röportajda şunları söyledi:

İnsan, bakteri olmadan hayatta kalamazdı. Peki bu mikroorganizmalar, en içteki merkezimizde tam olarak ne yapar? "Eğer orada olmasalar, bir sorun var demektir." Yetişkin bir insanda bağırsaklar, yaklaşık 32 metrekarelik bir yüzey alanına sahiptir. Orada olan bitenler o kadar karmaşıktır ki. Keşfedilmesi gereken koskoca bir mikroevren karşımızda duruyor. Bizler başlangıcın sonuna gelebildik sadece. Bu mikroevrenin keşfi aslında, insanın mekanizmasının işleyişinin keşfidir.

İnsan bağırsaklarındaki bakterilerin çeşitliliğindeki farklar, bakterilerin birlikte oluşturduğu kompozisyanlarda hangi bakterilerin birlikte yaşadığını mikrobiyomun neden her insanda farklı olduğunu çok az biliyoruz. Binlerce araştırmacının üzerinde çalıştıği iki soru var. Bağırsaklarda hangi bakteriler var? Peki orada ne yapıyorlar?

Bilimin kesinlikle bildiği tek şey, mikrobiyomda olanın bağırsaktan kana, oradan da vücut ve organlara geçmesi ve dolayısıyla insan hayatını, genel iyilik halini ve günlük formunu, sağlık ve hastalığı önemli derecede etkiliyor olmasıdır. Mikrobik araştırma şu anda patlayan bilim ve tıp sektörlerinden biridir.

Laboratuvarlarda ele alınan sorulardan birçogu, insanın günlük yaşantısına dokunuyor. Örneğin: laktoz intoleransı. Genetik yatkınlığın önemi nedir? Bağırsak mikrobiyolojisi için de mi? Bifidobakteriler gibi spesifik bakterilerin rolü nedir? Ve hangi diğer bakteriler önemlidir?
süt şekeri sindirimi (laktoz)?

Aynı zamanda, yavru memelilerin büyük çoğunluğu asla laktozu işlememelidir, diyor Ley. Yetişkin organizmaları gibi bebekler bu sindirim süreci için donatılmamıştır. Bununla birlikte, dünyanın bazı bölgelerinde, örneğin Batı Avrupa'da olduğu gibi Afrika'nın veya Asya'nın bazı bölgelerinde insanlar 15.000 yıl önce hayvanları ve süt sığırlarını yetiştirmeye başlamışlardır. O zamandan beri inek sütü diyetimizde büyük değişim getirdi. Insan genomunun da zamanla değiştiğini görmek, o kadar çarpıcı ki. Bu değişimin kahramanları yine bağırsaklardaki bakteriler.

Bir başka projemiz ise, beyaz ekmeğin içinde bulunan nişastanın vücutta nasıl işlendiği sorusunu ele alıyoruz. Bu aynı zamanda belirli bir genotipe, yani bir insanoğlunun genlerine de bağlıdır. Bazı insanlar tükürüklerinde (Şeker Bölme Enzum Amilazı gibi) şeker parçalarının, şekerin büyük bir bölümünün kana çok çabuk ulaştığını ve böylelikle de insülin seviyesinin hızla yükseldiğini düşünüyoruz. Diğerleri için, bu yükselim daha yavaştır. Diyabetik hastalarin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bağırsaklarda gerçekleşen ve organizmaların sindirim süreçleri için önemini araştırmak ve bu bakterileri anlamak onun için çok önemlidir.

Mikrobik araştırma, nispeten genç bir araştırma alanıdır. Sorular ve fikirler yavaş yavaş araştırma projelerine entegre edilmektedir.

Bakteriler ile beraberliğimiz doğumla başlarlar. Annenin vücudunda fetüs bakteri içermez. Dünyaya geldiğinde, ilk dakikadan itibaren çevrenin bir parçası haline gelir: Bakteriler deriyi, müköz zarları ve bağırsakları kolonize eder. Herkes kendi mikrobik gelişimini geliştirir.

Laktoz ya da glutenin tolere edilemezliği ile ilgili sorunun çözümünde, bilimin yakında yeni tedavi yolları bulacağını umut ediyoruz.  Bağırsakta Christensenella bakterilerin daha az olduğu hayvanlar, yüksek Christensenella kolonizasyonuna sahip hayvanlardan daha hızlı kilo alırlar. Her ne kadar aynı yiyecekleri alıyorlar olsalar da. Obozite sorunu yaşayanlarda sorun, sadece gıda miktarı değil! Diyet alışkanlıkları mikrobikomu etkiliyor? Örneğin, et yiyenlerin vejetaryenlerden farklı bir bağırsak florası vardir. 

Dünya üzerinde hala oksijen bulunmayan bir zamandan gelen, 2 milyar yıldan daha eski bir Stromatolit bakterileri var. İnsanlar olmadan bakteriler yaşayabilir. Dünyada milyarlarca yıldır sadece bakterilerden oluşan, böyle bir hayat varıi. Fakat bakteriler olmadan biz yaşayamayız. Genlerimizi oranlar isek, kendi genlerimiz vücudumuzda sadece %10, bakteri genleri ise %90 vucudumuzda yer kaplıyor. Vücudumuzun ekosisteminde toplamda 18 yerde mikrobiyota vardır. Bağırsaklarımız en kalabalık bölgedir. Iyi huylu bakteriler vücudumuzda çok daha fazladır. Vücudumuzdaki bakteri çeşitliliği çok önemlidir. Bunu yediğimiz gıdalar, temasa geçtigimiz insanlar, içeceklerimiz etkiliyor.

Hipoktat`ın iki bin yıl önce dile getirdiği gibi hakikatten "bütün hastalıklar bağırsakta başlıyor", bunu bugün anlayabiliyoruz. Antibiyotik alımında bilinçsizce ve sıklıkla alınım, bu bakterileri dolayısıyla bizlerin, yaşam kalitesini önemli derecede olumsuz etkiliyor.

Eğer hasta iseniz, bağırsaklarınızda ki bakterilerin kompozisyonunda bir sıkıntı var demektir. Bu hiç aklınıza gelmeyecek, bağlantı bile kurmayi düşünmediğiniz çoğu hastalık için geçerlidir. Kronik yorgunluk, alerji, bronşit, astım, kanser, obozite, alzheimer,depresyon gibi.


.Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.tagblatt.de/Nachrichten/Der-Darm-ein-Mikrokosmos-348828.html


3 Ekim 2017 Salı

Fizik Nobel Ödülleri 2017

Einstein Mutlu, Mirasçıları Gururlu

22 Haziran 1916'da Albert Einstein, Prusya Bilimler Akademisi'nde bir konferans verdi. Kendisi tarafından geliştirilen genel görelilik teorisinden doğrudan doğması gereken yerçekimi dalgaları üzerine dersler verdi. Fakat, Einstein`in bahsettiği yerçekimi dalgaları, uzun bir süre yalnızca cesur bir fikir olarak var olmuştu. Aradan 99 yıl geçti. Bu süre içinde birçok fizikçi, hatta binlerce fizikçi bu konuda bilgi havuzuna bir kaşık, bir kepçe bilgi, öneri, teori atarak, bu yerçekim dalgalarını nasıl ispatlayacaklarına kafa yordular.

Yerçekimi dalga detektörünün temel tasarımı zaten ilk kez, altmışlı yıllarda iki Sovyet fizikçinin tarifi olan cihazın yapımıyla atılmıştı. ABD'de ilk dedektörünü bu tariften, kısa bir süre sonra inşa etti fakat yerçekimi dalgaları kanıtlama girişimi başarısız oldu. Çünkü, cihaz bunun için çok küçüktü.

Daha sonra teknolojik gelişmelere dayanarak, 4 metre uzunluğunda vakum tüpleri yapıldı. Uzayda 1,3 milyar ışık yılı uzaklıkta iki orta ağırlıkta sayılacak karadeliğin çarpışmak ve yeni bir karadelik oluşturmak üzere olduğu görülünce bu muazzam olayın Einstein`ın öngördüğü gibi uzay-zaman dokusunda kımıldamalar yapacağını ve bunun sayesinde yerçekimi dalgalarını keşfedebileceklerini anlayınca, Amerika`da Ligo dedektörünü bu iki karadeliğin çarpışmasına ayarladılar.

Bu sürece gelene kadar binlerce fizikçinin uğraşı ve Ligo`nun yapımından karadeliğin, evrenin dokusunda hareketlilik oluşturacağı fikrine kadar emeği geçmişti. Her ne kadar veriler ışık hızı ile dünyamıza ulaşsa da elimize geçmesi 14 Eylül 2015`te olmuştu. Bu tarihte ilk defa gözlemlenen yerçekimi dalgalarının keşfinin, kesinlikle farklı ve şimdiye kadar hiç bilmediğimiz dünyaların kapısını bizlere açtığının, bu dalgalarda ki mesajları çözmenin bir çok keşifi beraberinde getireceğini biliyordu, bütün bilim insanları. Onun için Ligo`da ki bu sinyal çok büyük bir heyecan yarattı.

Nobel Ödülü bir dalda sadece üç bilim adamına verilebilir. Stockholm`de ki komite üç fizikçiyi bu konuda ödüle layık gördü. Rainer Weiss, Kip Thorne ve Barry Barish. Ligo dedektörüne ve yerçekimi dalgalarının gözlemlenmesine önemli katkılarından dolayı ödül sahibi oldular.

Rainer Weiss ödülü kazandiklarını duyunca yaptığı konuşmada, büyük Ligo ekibine atıfta bulunarak "Bunu bin kişiden fazla plan bilim insanlarının, çalışmasının tanınması olarak görüyorum," dedi.

Kip Thorne ise, ödül aslında yüzlerce Ligo araştırmacı ve mühendisine aittir. "Nobel Vakfı tüzükleri için verilen ödüllerin sadece en fazla üç kişiye gidebileceği ne yazık ki büyük bir talihsizliktir." Kendi rolü Ligo projesinin ilk aşamasında sınırlıydı. "Asıl başarı, deneyleri yapan genç meslektaşlarım tarafından sağlandı" dedi. "Ben onlar ile çok gurur duyuyorum" diyerek de açıklamasını tamamladı.

Einstein, yolundan giden gençlere "Başarılı biri olmaya çalışmayın, bunun yerine etik değerlere sahip biri olmaya çalışın ve doğanın derinliklerine bakınız, orada herşeyi daha iyi anlayacaksınız." diyerek, bilimin, evreni anlamak ve gelişmekte ihtiyacımız olan tek yol olduğunu da göstermiş oldu.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.spiegel.de/wissenschaft/mensch/physik-nobelpreis-2017-fuer-gravitationswellen-einsteins-erben-a-1171074.html

2 Ekim 2017 Pazartesi

Son Yüzyılda Bilimdeki En Önemli Uygulamalar,

Bilimin en önemli 10 uygulaması,

Son 100 yılda dünyayı büyük ölçüde değiştiren bilimsel buluşlar ve uygulamalardan en önemli 10 tanesi şu şekilde sıralanmıştır:

10) Güneş pilleri, güneşin neredeyse tükenmeyen ışınım enerjisini direkt olarak elektrik enerjisine dönüştürürler.
9) GPS ile konum belirleme.
8) Hücresel mobil radyo şebekeleri (cep telefonlarr)
Sürekli erişilebilirlik sadece gündelik hayatı büyük ölçüde değiştirmedi. Dünyanın bazı yerlerinde, mobil ağlar artık sadece iletişim için değil, daha çok Afrika ülkesinde olduğu gibi ekonomik sistemin temelini de oluşturmaktadır.
7) Doğum kontrol hapları.
6) Cep telefonlari ve televizyonlarda bulunan, likit kristal ekranlar.
5) Plastiğin keşfi.
4) Entegre Devreler
Modern bilgisayar teknolojisi, milyonlarca elektronik bileşeni kısa bir zaman aralığında bir mikroçip haline getirme imkânına dayanır. Entegre devreler olmadan, bir cep telefonunun bilgi işlem gücü için transistörle dolu bir saklama odası ve soğutma için ikincisi olan bir depo odasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu keşif ile elektronik eşyaların boyutu oldukça küçülmüştür.
3) Antibiyotikler
2) Petrokimyanın bulunup, geliştirilmesi.
1) Aşılar.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak : http://www.spektrum.de/wissen/die-10-wichtigsten-anwendungen-der-wissenschaft/1351651


Çok Hücreli Tüm Canlılarda Iç Saat İlkesi Keşfi İçin 2017 Tıp Nobel Ödülü Verildi,

Bu şu demek oluyor, biyolojik saatimiz bizim günlük işlerimizi ve enerji potansiyelimizi düzenliyor ve bunu yapan genler var. Bu her cok hücreli organizmalar için geçerlidir. Bütün çok hücreli canlılarda, aynı gen bu düzenlemeyi sağlıyor. Eğer ısrar ile bu genin bize sunduğu düzenlemeye uymaz isek sağlığımızda bir sıkıntıyla karşı karşıya kalma olasılığımız çok yüksek. İşte haberin devamı :

Üç ABD'li araştırmacı, 1980'lerden beri sirkadiyen ritimleri kontrol eden mekanizmaları çözmek için büyük emek sarfettiler ve sonunda çözdüler. Bu üç bilim insanı, artık Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'ne sahipler.

Tıp veya Fizyoloji Nobel Ödülü 2017, organizmalardaki sirkadyen ritimlerin (canlılarda, 24 saatte bir tekrarlanan günlük ritimlere sirkadyen ritimleri adı verilir.) önemli yönlerini keşfeden üç ABD araştırmacının nobeli almasındaki önem;  Jeffrey C. Hall, Michael W. Young ve Michael Rosbash, hücrelerin ve canlı organizmaların 24 saatlik bir çevrimde harici uyaranlardan bağımsız olarak salınmalarına izin veren iç saatin genetik temelini bulmaları.

Araştırmacılar gözlemlediği gibi mekanizmanın merkezi Drosophila X kromozomundaki gen periyodu. Bu periyodun ürünü, PER proteini, gün boyunca birikiyor ve gece boyunca parçalanıyor. Dolayısıyla gece boyunca artan, gündüz azalan bu protein üretimi söz konusu. Iç saatimizin doğru işleyişi ve bu proteinin üretiminin sağlıklı işleyişi için, gerektiği kadar uykunun önemli olduğu vurgulandı. Yaz saati uygulamasında ki zaman değişiminin gerçekten sağlığa uygun mu, iç saatimiz bu değişime ne kadar uyum sağlıyor, uyku eksikliği, farklı çalışmalarda işaret edildiği gibi, ağır kronik hastalıklara sebep olabiliyor. Araştırmacılar aynı zamanda bununda sebebini araştırıyorlar.

Konsantrasyon ,24 saatlik bir ritimde sıkça değişiyor ve birçok diğer hücresel işlem için bir saat görevi görüyor.

Meyve sinekleri üzerinde çalışma yaparak, bütün çok hücreli canlıların iç saati dinamiklerini bulan bilim insanlari, insan dahil bütün çok hücreli canlılarin iç saatinin çalışmasını düzenleyen PER proteinleri olduğunu, şimdiye kadar bir istisnaya rastlamadıklarını dile getirdiler.

Hayvanlar ve bitkilerde ise iç saat, faaliyetlerini ve dinlenme safhaları ve düşmanlara karşı savunmasını düzenliyor.

Özgün Çeviri: İnanç Kaya

Kaynak: http://www.spektrum.de/news/medizin-nobelpreis-fuer-die-innere-uhr/1507805
             

Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu

  Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu 450 dereceden fazla sıcaklığı bulunan, güneş sisteminin yaşama en düşman gezegeni Venüs`te, nasıl olurda...