24 Kasım 2018 Cumartesi

Rüzgar Enerjisinde Yeni Rekor,

İskoç Doğu Sahillerinde rüzgar enerjisi için öyle bir paneller kuruldu ki, bunun enerji üretiminde, devrim yarattığını söyleyebiliriz.

Aberdeen limanının yakınlarında, Danimarkalı firma MHI Vestas tarafından yapılan tesislerde, elektrik üretimi her biri 8.8 megavatlık bir nominal değere ulaştı. Bu bir evin bütün gün kullandığı elektriğin bir kaç saniyede, sadece bir kanadın hareketiyle, üretildigi anlamına gelir ki, yeni bir dünya rekoru kırıldı demektir. Her bir Türbin`in uzunluğu 260 metre, Kanat uzunluğu ise bir Airbus A380 kanat açıklığı kadar (80 metre).

Temmuz 2018 de faaliyete geçen bu tesis sayesinde, rüzgar enerjisi endüstrisi, son on yıl içerisinde açık deniz tesislerinin performansını neredeyse üç katına çıkardı. Ve gelişme devam ediyor: Tüm üreticiler şu anda en az on megavatlık kapasiteye sahip tesisler üzerinde çalışıyor.
Örneğin, ABD'li General Electric, gelecek yıl 12 megavatlık bir prototip kurmayı planlıyor. Kurulacak Türbin, ile 16.000 hanenin ihtiyacını karşılayacak elektrik tedarik edebilecektir. Türbinin kanat uzunluğunu 107 metreye çıkarmayı hedefliyorlar.
Buradaki teknik sorunları aşabilmek, kanatların sağlamlığını saglayabilmek. en hafif bir esintide bile elektrik üretebilmek için teknolojik gelişmeleri zorlayarak, harika işler çıkardıklarını söyleyebiliriz. Teknolojiye ve bilime yatırım yapan gelişmiş ülkelerde artık tamamen, elektrik üretimi sorun veya tehlike olmaktan çıkacak, enerji üretiminde diğer ülkeler bağımsız olacaktır, deniliyor.

Alzheimer`ı Görmek İster misiniz?



Fotoğrafa iyi bakın. Şuan da 19. cu kromozomu görüyorsunuz. Bu 19. cu kromozom 864 harf uzunluğunda ve bu alzheimer hastalığı da sadece 334. cu harfin A (nükleotidin Adenin) olması gerekirken, mutasyona uğrayıp yanlışlıkla G harfi (Guanin) olmasi ile oluşuyor. İşte bu 19. cu kromozomun, üzerindeki beyaz leke APOE geni. Bu genin öyle küçücük durduğuna bakmayın. 3 çeşidi var ve her ne kadar karaciğere ve diğer organlara lipoprotein alımından sorumlu olsa da, vucüdun olmazsa olmazı olsa da, kalp hastalıklarından tutunda alzheimera kadar sorumlu olan gen bu işte.

Bu genomdaki çeşitlilik mutasyondan kaynaklanıyor. Bu mutasyondan kaynaklı genlerden hangisine sahip olduğunuz ve hem anne hem babadan ikisinden de aynı mutasyonlu genleri alıp almadığınızla, sağlığınız çok yakından ilgili. 

Konumuz Alzheimer olduğuna göre muhattabımız olan gen APOE4. En kötü alt grupta işte zaten bu. Hem alzheimer hem sinir yavaşlatması ya da arteriyoskleroza, bileşsel işlev bozuklukları gibi bir çok kötü diye nitelendirebileceğimiz hastalıklarımızın sebebi. Şimdiye kadar hep bu gene sahip kadınların, yine bu gene sahip erkeklerden çok daha fazla alzheimera yakalanma riski olduğundan bahsedilmiş, oranlar abartılmıştı. 

Los Angeles`ın Güney Kaliforniya Üniversitesi`nden Arthur Toga ve ekibi, farklı coğrafyalardan özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa`dan 55-85 yas aralığında, toplamda 58 bin kadın ve erkekten oluşan 27 ayrı çalışmanın verilerini inceledi, değerlendirdi. DNA analizlerinden her bireyin genomundaki APOE geninin çesitlerini ortaya koydu. APOE4 gen variyantına sahip insanların, Alzheimer hastalığından diğer gen variyantlarına sahip olanlardan çok daha fazla etkilendiğinin kesin olduğunu dile getirdi.

Genelde her zaman kadınların daha çok risk altında olduğu yanılgısı son veriler ile değiştirildi. Dolayısıyla, APOE4 Alzheimer geni olan kadınlarda, aynı genetik ön yüke sahip erkeklerden daha fazla etkilenme olasılığı sadece 65 ila 75 yaş arasında bir zaman aralığı var.

Araştırmacılar, 55-85 yaş arasındaki daha büyük yaş aralığına sahip tüm deneklerin verilerine dayanarak, "JAMA Nöroloji" dergisinde hastalık riskinin cinsiyetten bağımsız olduğunu kanıtladı. 

APOE4 genine sahip hem kadın hem de erkekler, APOE4 geni bulunmayan kişilere göre yaklaşık üç kat daha fazla risk altındalar. Bu genden bir tane bulunan insanlar hafif kognitif bozuklukların olduğu demans riskini çok daha fazla taşıyorlar., Eğer genomda APOE4 gen kopyasından iki adet var ise o zaman alzheimer hastalığı riski çok daha yüksektir. Bununla birlikte, bu genetik yaygınlığa sahip 65-75 yaş grubundaki insanların oranı, kadınlarda 4,4 oranında iken, erkeklerde ise 3,1 oranında olduğu belirtildi. 

Araştırmacılar ufak bir oran farkı da olsa neden kadınların biraz daha fazla alzheimer hastalığına yakalanma riskinin olduğunu kesin olmayan veriler ile şu şekilde açıklamaya çalışıyorlar: “Kadınlar erkeklere göre daha çok yaşıyor, menopoz sürecinde ki hormon değişiklikleri beyin işlevleri üzerinde olumsuz etki yapıyor ve bu da alzheimer hastalığını tetikliyor, olabilir.” 

Yine de Alzheimer demansı denilen sadece bir APOE4 genomuna sahip kadınların, neden yine bu genoma sahip erkeklerden çok daha fazla korunmasız olduğuna açıklık getiremediler. 

Görünüşe göre, 65 yaşından önce, genetik bakımdan alzheimera yatkın kadınlarda hastalığın görünmez süreçleri denilen kanıksanmış unutkanlıklar meydana gelir ve sonuç olarak, bazı vakalarda demans görülür. Bu nedenle, APOE4 genotipine sahip kişiler gelecekteki araştırmalarda Alzheimer ilaçlarının araştırılmasını kolaylaştırabilirler. Ayrıca, kadınların erkeklerden daha demans geliştirmelerinin nedenini bulmalarına yardımcı olabilirler, deniliyor.

Özgün Çeviri : İnanç Kaya 

Kaynak: https://www.wissenschaft-aktuell.de/artikel/Alzheimer__Wie_Gene_und_Geschlecht_das_Risiko_beeinflussen1771015590422.html

Sorulması Gereken Sorular

"Biz Kimiz, Neden Buradayız?" sorusuna sadık kalan toplumlar gelişti. Her sorulan sorunun cevabının peşine düşmeye konsantre olanların buluşları ile çağ üstüne çağ atladık.

"Meraktan öldüm", "Merakta çatladım." diye terimler üreten toplumlar ise "Merak Etmeyi" bilinçaltına kötü bir durum olarak yerleştirdi.
Merak edin, araştırın! 
Her mecrada, insan ilişkilerinden, mesleğinizle ilgili gelişmelerden, evrenin işleyişine kadar ,herşeyi merak edin. Edin ki, kandırılma, kullanılma riskini en aza indirgeyebilesiniz.
Edin ki, vücut gelişiminize, beyin gelişiminiz yetişsin.
En kötü gerçekliğin, en iyi yalandan daha çok kabul edilebilir, olduğunu bilen insanların onuru, savaşı, duruşu genler ile gelecek kuşaklara aktarılabilsin. Topluma, biat eden bireyler değil, özünde merak duygusuna cevap arayan bireyler gerekli.
Merak bizi, biz yapan en büyük değerdir. Bu duyguyu öldürdüğümüz de, toplumumuz yavaş yavaş ya yok olacak ya da köleleştirilecektir...
İnanç Kaya

Son 100 Yılın En Önemli Buluş ve Uygulamaları



Bilimin en önemli 10 uygulaması,
10) Güneş pilleri, güneşin neredeyse tükenmeyen ışınım enerjisini direkt olarak elektrik enerjisine dönüştürürler.
9) GPS ile konum belirleme.
8 ) Hücresel mobil radyo şebekeleri (cep telefonlarr)
Sürekli erişilebilirlik sadece gündelik hayatı büyük ölçüde değiştirmedi. Dünyanın bazı yerlerinde, mobil ağlar artık sadece iletişim için değil, daha çok Afrika ülkesinde olduğu gibi ekonomik sistemin temelini de oluşturmaktadır.
7) Doğum kontrol hapları.
6) Cep telefonlari ve televizyonlarda bulunan, likit kristal ekranlar.
5) Plastiğin keşfi.
4) Entegre Devreler
Modern bilgisayar teknolojisi, milyonlarca elektronik bileşeni kısa bir zaman aralığında bir mikroçip haline getirme imkânına dayanır. Entegre devreler olmadan, bir cep telefonunun bilgi işlem gücü için transistörle dolu bir saklama odası ve soğutma için ikincisi olan bir depo odasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu keşif ile elektronik eşyaların boyutu oldukça küçülmüştür.
3) Antibiyotikler
2) Petrokimyanın bulunup, geliştirilmesi.
1) Aşılar.
Özgün Çeviri : İnanç Kaya
Kaynak :https://www.spektrum.de/wissen/die-10-wichtigsten-anwendungen-der-wissenschaft/1351651?fbclid=IwAR130jdC7wMLYHE92x3Np2PSS3gMQS8wfDFNN3Z94hqv7ibuxs57wxMUTOk

Avrupa`dan Sıcaklara Doğal Çözüm, Sünger Binalar,

Sıcaklığın her yıl daha da çekilmez boyutlara gelmesi, özellikle yaşlılar ve çocukları olumsuz etkilemesi üzerine harekete geçen, Avrupa Belediyeleri, gölgesinde serinlik verecek ve nemi absorbe edecek ağaçların oluşturduğu şehir planlamaları ile değişikliğe gidiyor. Simülasyon destekli planlamada kullanılacak ağaçların uygunlugu test edilerek, binaların çatı ve duvar çevresini yeşillendiriyor.

Yeşil çatılar ve cepheler binalarda doğal klimalar gibi çalışıyor. Gölge sağlıyor ve şehrin nemini tutuyor. Yeşillendirilmiş ve çimlendirilmiş sünger çatılar ise yağmur suyunun düz çatılara oranla çok daha yavaş akmasını sağlıyor. Böylece sarmaşık ve çimlerin çatıda tuttuğu yağmur suyu binalara serinlik veriyor.
Bu şekilde binların serinletilmesinin normal klimalara göre en büyük avantajlarından biri de normal klimalar bina sıcaklığını şehire yönlendirirken, bu sistemde ise böyle bir sıcaklık yönlendirmesi söz konusu değildir. Aynı zamanda bu işlem için ekstra enerji ihtiyacına da gerek yoktur.
2019 yılı itibariyle mimarlar, bina planlarında bu sistemi göz önünde bulundurmakla yükümlü olacaklardır.
Thuringian Sürdürülebilirlik ve İklim Korumasi Enstitüsü, gelecek yıllarda artan sıcaklık ve kuraklığa dayanıklı, gölgeleriyle klima görevi sağlayacak ağaç türlerini seçti. Geleceğin ağaçları, Kahverengi bakla biçimli meyveleriyle tarla akça ağaçları ve robinya ya da akasya ağacıdır.
Ayrıca şehirlerde kamu binaları ve kütüphaneler, sıcaktan bunalan vatandaşlara, soğuk odaları ile dinlenme hizmeti verecek şekilde dizayn edilecek. Hava durumuyla ilgili serinletilmiş yerler ve bu yeni ekilecek ağaçların yoğunlukta olduğu güzergahlar ile eczane ya da arkadaş ziyaretine en kestirme, gölgenin en çok olduğu yerden gitme konusunda da iklim optimizasyonlu rotaları gösteren bir uygulamanın telefonlara uygulanması düşünülüyor.
Geleceğin evlerini şimdiden planlayan Avrupa, en az enerji ihtiyaci ve en doğal çözümler ile yine farkını bu projeyle göstermiş oldu.

İnsan Beynini Bilgisayara Aktarma Çılgınlığı Gerçekleşiyor,


Çin, sinir bilim konusunda büyük bir atak yaparak, beyin haritalamasını endüstriyel bir ölçekte yapmak için kolları sıvadı. Bu projenin arkasındaki dahinin adı Qingming Lou.
Beyin haritalama demek, bugüne kadar beyinin tüm döngüleri ve bobinlerini ayrı ayrı değerlendirmek, resmini oluşturmak ve üç boyutlu hale getirmek demektir. Bilmeyenler için çok kolay bir işlem gibi gelebilir. Onun için karşılaştırmalı anlatalım ki, ne kadar mükemmel ve büyük bir proje olduğunu anlayabilelim.

Tipik bir laboratuvarda sadece bir ya da hiç beyin görüntüleme sistemi bulunur. Bir memelinin beyni milyonlarca hücreden oluşur. Yaklaşık 10 bin çeşit hücre tipi, boyut, gen yapısı ve işlevi vardır.Bir farenin küçücük beynini üç boyutlu haritalandırmak ve görüntülemek için laboratuvarda tam 50 otomatik beyin görüntüleme cihazı bulunacak.
Çünkü, araştırmacılar beyindeki nöronların tam olarak nasıl çalıştığını bulmak istiyorlar. Bu da yapay zekanın hayata geçmesini sağlayacak. Bilgi işlem gücü de denilen beyin haritalama için, bugüne kadar beyin tüm döngüler ve bobinleri sinir bilim uzmanları ayrı ayrı değerlendirecek ve genel bir resim oluşturacak. Bu da çok özenli çalışma gerektiriyor.
Şimdi, Çin'in doğusunda, gerçek bir sanayi gelişebilir: Suzhou şehri, eylül ayında büyük bir görüntüleme merkezi açmak istiyor ve yüksek çözünürlüklü beyin haritalanmasında devrim yaratabilir.
Washington Center'daki Seattle Beyin Bilimi moleküler biyoloji uzmanı olarak çalışan Hongkui Zeng, bu merkezin "süreci önemli ölçüde hızlandıracağını" açıklıyor. "Endüstriyel bir ölçekte standartlaştırılmış veri üretimi, sinir bilimlerini değiştirecek" diye öngörüyor.
Çin`in sinir bilimi dahisi Lou`ya göre; Açılacak bu merkez ayrıca insan beyninin taramalarını geliştirmek ve Alzheimer hastalığı ya da insan beynine yönelik yapay zeka projeleri bağlamında nöronal bağlantıların haritalanmasında ön planda olacaktır.
Bu enstitü, beş yıllık bir bütçesi için, 450 milyon yaun`a (57milyon avro) sahip ve 120 bilim insani ile çalışacak. Dünyanın her yerinden bilim insanları, büyük bir hevesle projede yer almak istiyor. Talep çok büyük. Bu merkez sayesinde, hızlı bir şekilde ve yüksek verimle beynin haritalanması, beyindeki nöronların birbirine nasıl bağlandığını daha iyi açıklanabilir.
Zamana ve disiplinle titiz bir çalışmaya ihtiyaçları var çünkü beyin haritalaması aylar alacak. Beyin çok karmaşık bir yapıya sahiptir.. Her şeyden önce, sadece birkaç santimetre büyüklüğünde bir farenin beyni elmas bıçağıyla 15.000 ultradin kesitine kesilmeli. Kesitler daha sonra yapısal özelliklerini izleyerek kimyasal veya floresan markör maddeleri ile lekelendirilmeli. Bireysel bölümler ise daha sonra mikroskop ile kaydedilmeli ve buradan 3D görüntüler üretilmelidir.
Lou`ya göre insan beyni için fare ile yapılan çalışmadan 1500 kat daha fazla çalışmak ve veri toplamak gerekiyor. Fare beyni için 8 terabayt gerektiği düşünülürse, insan beynini komple haritalandırmak için neden 20 yıl süre istediği gayet anlaşılır olacaktır.
Özgün Çeviri : İnanç Kaya

22 Kasım 2018 Perşembe

Su`yun Bize Fısıldadıkları,


“Herşey keşfedildi, artık keşfedilecek hiçbir şey kalmadı” denildiğinde daha cep telefonu ve internet bile yoktu. Atomaltı Parçacıkların dünyasına yapacağımız yolculuk başlamamıştı. Bu dünyanın kapısından içeri girildiğinde ilk görünenleri anlamlandırmak, bu dünyanın bizim makro dünyamızdan çok farklı işlediğini kabul etmeye çalışmak, doğru bildiğimiz ve sımsıkıya sarıldığımız inançlarımızı sorgulama, milenyum çağının en büyük sancısı olacaktır.
Bu sancı,“Su” ile ilgili yapılan deneyler ve tesadüfler ile atomaltı parçacıklar ile uğraşan bilim insanlarından, halka doğru yayılmaya başladı.
Su`da olanlar, sorgulayan, sadece gerçeği bulmaya çalışanların ilgi odağı haline geldi. İnsanın insana olan zararının, şiddet gibi sadece fiziksel uyarılar ile olmadığını,zihinsel uyarıcılardan olan yani psikolojik şiddetinde olduğunu bizler zaten çoktandır biliyorduk. Fakat bunun doğa içinde geçerli olduğunu bilmiyorduk.
Herşey Japon bilim insanı Emoto`nun fiziksel uyarılar yerine su`ya zihinsel uyarıcılar vermesiyle başladı. Su molekülleri söylenilen sözlerin güzelliği veya psikolojik şiddet içermesine karşı şekillerini mükemmelleştirerek ya da bozarak tepki verdiler. O sadece bir su. Nasıl olurda insan gibi tepkisi olur? Nasıl olurda hassasiyeti olur?
Bay Emoto düşünce gücü ve niyetin SU tarafından algılandığına inanıyor. Yine farkli bir laboratuvarda, bir asistan tamamen kapalı cam kapsül içinde bulunan zehiri, bir surahi su içine düşürüyor. Su ile hiçbir fiziksel etkileşimi olmayan bu cam kapsülü ise iki gün sonra fark edince su`dan çıkarıyor. Bu surahide ki suyu ise kobay farelerine içme suyu olarak kullanıyor. Bu su`dan içen farelerin öldüğü görülünce otopsi yapııyor. Kanlarında hiçbir zehirin olmadığı tespit ediliyor. Peki bu fareler neden öldü? sorusuna cevabın işte bu Bay Emoto`nun dediği gibi zehirin hiçbir fiziksel temas olmazsa da su tarafindan algılandığını ve ona göre moleküler şekiller alarak zehirli moleküllere benzedigi ve onların taşıdığı mesajı absorbe ettikleri, tespit ediliyor.
Daha sonra Su moleküllerinin farklılığı için hiç insan eli değmemiş doğadan ve şehir sularından, şehirlere yakın ırmaklardan su örnekleri alınıp bakıldığında, su`da ki mükemmel kristal şekillerin insanların yerleşim yerlerine, yaklaştıkça bozulduğu görülüyor. Peki eğer Su bir mesaj taşıyıcısı ise, kirli sulara belli bir miktar mükemmel kristal molekülleri olan su`dan bıraksak temizlenir mi? deniliyor. Evet, deney başarı ile sonuçlanıyor. Kirli sular, bu şekilde temizleniyor. Vücudumuzun sıvı miktarı düşünüldüğünde, bu sonuçlar insanı ürpertiyor.
Düşünsenize bir bardak su istediğiniz insanın, mutfaktan suyu size getirene kadar ki niyeti içtiğiniz suya yansıyor ve siz bunu eğer niyeti kötü ise zehir olarak vücudunuza alıyorsunuz. Seviştiğiniz insanın ağız salgısı ile de onun vücudundaki su moleküllerinin mesajlarını almış oluyorsunuz. Doğadan gelen, su gibi bir elementin zihinsel uyarıları mesaj olarak taşıması, bizi hasta edebileceğini ya da iyileştirebileceğini bilmek, çok düşündürücü.
Binlerce yıl önceden gelen, “şifalı su, dualı su, okunmuş su, kutsal su” kelimelerinin anlamını , kimsenin elinden su içmeyenleri, su içtikten sonra verene “su gibi aziz ol” temennisini ya da su`dan bahaneler diyerek, su`yun küçünmesi, sebeplerini ister istemez sorguluyor insan. En önemlisi de anne yemeğinin “içine sevgimi kattığım için çok lezzetli” sözündeki gerçeklilik payını.
Evren ve Yaşam`ı bir yap-boza benzetirsek eğer, bilim bu yap-bozun birçok parçasını buldu fakat hangi parçanın tam nereye ait olduğunu, sadece maddesel alemi kullanarak asla bulamayacak. Atomaltı parçacıkların mesaj taşıyıcı özelliği ve her bir hücrenin kendi bilinci oluşu bu duruma büyük bir engel. Birgün zahiri (görünen) inanclar ile batini (ruhani) inançlar elele çalışacak ve hem evrenin hem neden yaşam olduğunun anlamını bulacaklar.
O zamana kadar siz yinede içtiğiniz su`yun taşıdığı mesaja dikkat edin.
İnanç Kaya

17 Kasım 2018 Cumartesi

KOSTA RIKA

Ülkenin ismini söylemeden önce hikayesini öğrenmelisiniz. Hemen bir Avrupa ülkesini tanıtacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu ülkenin bağımsızlığının 200.cü yılını kutlamasına 3 yıl kaldı. Önceleri sömürge ülkesi iken, bağımsız olunca kendini şaşırmış. Komşuları ya da ülke içinde etnik ayrımcılık yüzünden bolbol savaşmış, Bu rüzgara kendini öylesine kaptırmış ki tam 150 yıl sonra akılları başlarına gelmiş.
Toplumda her şey bulaşıcıdır. Gülmek, moral bozukluğu, aptallık veya efendilik. Bunu fark etmeleri özgür bir ülke olarak yaşama geçmeleri için, tam 150 yıl, diktatörlük, 2 darbe, kaos, kavga, komşular ile ilişkilerde dengesizlik, buna bağlı halkta huzursuzluk, adaletsizlik, adam kayırma gibi halkın mutlu olma indeksini düşüren ne varsa bütün olumsuz yollardan gitmiş bir toplum.
Konya ve Afyonkarahisar illerini birleştirin. İşte o kadar yüzölçümü. 5 milyon insan yaşıyor. Sadece komşular ile ya da sadece halklar ile kavga değil sorunları, aynı zamanda bu kadar toprakta bile 112 aktif yanardağları var. Mucize değişimin ilk adımları, 50 yıl önce atılıyor. Demokrasi ile yönetilen bu ülkede başa gelen bir adam, “Bir dakika ya, biz manyak mıyız?” sorusunu sorarak, yetkilerini “akıllı canlılar” olduklarını ispatlamak için kullanıyor. Ne mi yapıyor? Hemen Yasama, Yürütme, Yargı kuvvettlerinde asla bir daha kimsenin değiştiremeyeceği ‘keskin ayırım’ kanunlarını koyuyor, uygulamaya geçiriyor.
Dışişleri Bakanlığının girişine kocaman bir yazı yazdırıyor. “Bu ülkede kuvvetler ayrılığı keskin bir şekilde uygulanmaktadır.” diye. Sonra da komşularına ve bütün dünya ülkelerine şöyle bir konuşma yapıyor : “Arkadaşlar, siz birbirinizi yiyin, kavga edin, ben kapımı huzursuzluğa kapatıyorum ve benden uzak olun, Sadece ticarette sizlerle muhattap olurum. Bana pisliğinizi bulaştırmayın. Belanızı mı Mevlana`nızı mı. neyi arıyorsanız, arayın” dedi. Hemen akabinde, bakanlarına “getirin şu bütçeyi bana, nereye ne harcıyoruz, bir bakayım” dedi.
Ooo Silahlı kuvvetler ve orduya ne kadar çok harcama yapıyor muşuz, savaş yok, hiçbir komşumuzun işlerine karışma yok. Onun için orduyu kaldırıyorum. Oraya harcanan bütün parayı eğitim, üretim ve sağlık sektörüne kullanıyorum, dedi. Dediğini de yaptı. Kimsenin işine iyi ya da kötü 50 yıldır hiçbir müdahale etmiyor. Bu tutumu ile de 1987 Nobel Barış Ödülü aldı Başbakanları. Daha sonra iki adam parti kurdu ve dedi ki “arkadaşlar bizim parti tüzüğümüz mutluluk üzerine kurulu. Onun için partimizin adı da Mutluluk Partisi. Mutluluk, para da. kariyerde değildir. Ne kadar çok doğa ile içice olur, birbirimize dürüst olursak ve kötü huylarımızı yontarsak, o kadar çok mutlu oluruz.” Seçildiler ve başa geldiler. Biri Başbakan ötekisi de Milli Eğitim Bakanı oldu.
Mutlu olmak için. ne mi yaptılar? Ülkesinde 1300 km sahil olduğu halde, turizm gelişsin ayağı altında asla betonlaşmadılar. Okullarda derslerin çoğu doğada yapılıyor. Çocuklar matematiği ağaç, çiçek, sayarak öğreniyor. İlkokuldan mezun olabilmenin bir şartı da 5 yılda bir çocuğun dikmesi gereken ağaç miktarı kotasına ulaşabilmek. Finlandiya Eğitim Bakanı sık sık bu ülkeyi ziyaret edip, örnek alıyor. Sizler Finlandiya`yı biliyor fakat kaynağının bu ülke olduğunu bilmiyorsunuz.
Televizyon ve Basını, Halkı aydınlatmak için kullanıyorlar. Bütün aydınlar ücretsiz seminerler veriyor, halkı aydınlatmak, bilinçlendirmek için. “Beyin, hareket halinde iken daha iyi öğrenir” prensibi eğitimlerinin çıkış noktası. Orduyu lav ettikten sonra oradan gelen para ile 5 harika üniversite kurup, bilim insanları yetiştirdiler. Ülkede doğusu başka bir dil, batı başka, kuzey başka dil konuşuyor. Üniversite mezunu her genç ise çok iyi derecede ingilizce konuşuyor. Kimse kimsenin dilinin kaba ya da üstün olduğu ile uğraşmıyor. Ülkenin %30`u korunmuş doğa. Kesinlikle ağaç kesmek, gecekondu, otel, avm yapmak yasak. Evlenmek mi istiyorsunuz, 6 haftalık kursa gitmek zorundasınız. Geçemediniz mi, evlenemezsiniz, bir daha kursa gideceksiniz. Anne-Baba mı olmak istiyorsunuz, kursa gideceksiniz. Doğacak çocuğu sadece içgüdüleriniz ile değil, bilinçli eğitmek için bu kurslara gitmeniz şart.
Televizyonda, doğa bilinci, nasıl mutlu olunur gibi programlar bol bol var. Toplumun enerjisini düşürecek, moralini bozacak, kaderciliğe ve umutsuzluğa sürükleyecek hiçbir programı kabul etmiyorlar.
O kadar küçük bir ülke ki, dünyanın sadece binde 3`ü. Amaaa doğa ve canlı çeşitliliğinde kara parçası çok büyük olan ülkelerden çok daha önde. Dünyadaki bütün canlı çeşitliliğinin yüzde 6`sı bu ülkede. 850 kuş çeşidi, 1200 çeşit orkide, 600 çeşit kelebek gibi.
Gelinen sonuçta;
1)Halkın geliri, Avrupa halkının gelirinin dörtte biri olmasına rağmen, hatta Amerikalıların gelirinin de öyle, her yıl yapılan, Dünyanın en mutlu ülkesi sıralamasında, son on yıldır ya birinci ya da ikinci sırada.
2) Kişi başı ortalama yaşam süreleri 79,2 yıl ile çoğu gelişmiş ülkeyi geride bırakıyor.
3) Ordu yok, kavga yok, silah yok. Dolayısıyla emperyalist güçlerin kışkırtması yok. Kimsenin işine karışmıyorlar. Çocuk pornosu seyrederim, tecavüz ederim derseniz, sakın bu ülkeye gitmeyin. Kanunlarda iyi hal indirim yok, ümüğünüzü sıkıyorlar. Bütün halk adalete sonsuz güveniyor. Kanunlar harfiyen uygulanıyor.
4) Basın özgürlüğünde 2017 yılında 180 ülke arasinda 6.ci sırada yer aldı.
5) Dünyanın 2.ci muz üreticisi, ananas, kahve de ekonomide ciddi yer tutuyor. O beş üniversiteden mezun gençlerin ekonomiye dijital ürünler satarak ve tasarlayarak katkısı da tam tamına ekonominin %24`ü. Hem el emeği hem de akıllarıyla ihracat yapacak kadar becerikliler. Elli yıl önce sordukları “Biz manyak mıyız?” sorusunu “Değiliz ! “ diye cevaplamayı başarmış bir halk.
6) Öyle topraklarından petrol fışkırmıyor. Yeraltı kaynakları ile ilgili enerjileri yok. Onlarda, yenilebilinir enerji kullanıyorlar. Rüzgar, Güneş, Su enerjisi bütün enerji ihtiyaclarının yüzde yüzünü karşılıyor.
2021`de bağımsızlıklarının 200.cü yılını kutlayacaklar ya, muhteşem bir hedefleri var; Karayolunda fosil yakıtlı araçları tamamen bitirmek. Yaparlar mı? Elbette. Amerika kıtasının en özgür basının olduğu bir ülkede hiçbir yalan, bos vaad gizli kalmaz. Onun için yapacaklardır. Komşuları Nikaragua, Panama hala içişlerinde birbirini yiyen halklar. ‘Ya biz aptal mıyız?’ sorusunu bile henüz soramamışlar. Bir tarafları da Karayip öteki tarafları Pasifik Okyanusu. Umurlarında değil. Huzur içinde yaşayıp, bütün dünyaya örnek olup, saygi ile anılıyorlar.
Orta Amerka`nın İsviçre`si diye anılan bu ülke aslında İsviçre`den çok daha üstün. Çünkü İsviçre, pis işler, rüşvet, kara para aklama ülkesi olarak, kötülerin sığınağı olarak kullanılıyor. Oysa ki KOSTA RİKA, “ Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi ile kuşların, kelebeklerin, çiçeklerin sığındığı bir ülke.
KOSTA RİKA nın bu yönünü gösteren hiçbir türkçe yayin yok. Selamı bile “PURA VIDA” (SAF YAŞAM) olan bu ülke her zaman aklınızda olsun.
Kimbilir belki birgün, bizde ‘Biz manyak mıyız?’ sorusunu sorar ve bu şekilde başarırız !!!
İnanç Kaya

Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu

  Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu 450 dereceden fazla sıcaklığı bulunan, güneş sisteminin yaşama en düşman gezegeni Venüs`te, nasıl olurda...