17 Ocak 2017 Salı

Bitkileri Küçümsemekle Hata Ettik

Ayni gezegeni paylaştığımız bitkilerin hayati hakkında ne biliyoruz? Bir ormana gittiğimizde gördüğümüz kalabalık bitki örtüsünün de aslında bir düzen içinde yaşadıklarının bilincinde miyiz?


Darwin`in gözlemci yönü, aslında hepimizde olan bir özellik olduğu halde, merakının üzerine üzerine gittiği ve bu düzeni anlamaya çalıştığı icin Darwin oldu. Bilinçli yaşam ve doğa bilinci için bilmemiz gereken bilgilerin başlangıcını bile çoğu insan bilmeden yaşıyor ve ölüyor.


Orman yasasını bilerek bir ormanda gezmenin hazzını mutlaka yaşayınız. Ağaç-Çalı-Ot-Yosun-Kök katları ile bir apartman gibi dizilidir, sistematiktir ormanlar. Ağaçlar geriye kalan katlara şeflik yapar. Onları güneşin yakıcı ışığından, rüzgar ve fırtınadan korur. Kışın soğuklarda üşümesinler, kendi kökü ve onların kökleri ölmesin diye yapraklarını dökerek bir battaniye gibi onların üstünü örter.


Yaşamak için hayvanların ve bizlerin çok fazla mücadele verdiğini, bitkilerin ise durdukları yerde oksijen havadan, mineraller topraktan zevki sefa içinde yaşadıklarını, şartlar uygun değilse kuruduklarını ve kurumak yada yaşamak arasında onlar için hiçbir fark olmadığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Öteki canlıların bir sinir sistemi olduğunu ve acıya tepki verdiklerini biliyoruz. Peki bitkilerin sinir hücreleri yok diye, acı duymuyorlar mı? Acıyı hissetmeyen tek canlı türü bitkiler mi? Bu soruyu çok geç sorup, cevabını aramak insanlık tarihinin en büyük ayıplarından biri olarak tarihe geçecektir.


Bitkileri inceleyen bilim insanlarının birkaç deneyinden başlayalım anlatmaya. Mimoza bitkisi yapraklarına dokunulduğu zaman böcekler tarafından yenilmemek için hemen yapraklarını kapatır. Bu bitkiyi bir düzeneğe koyarak bir hafta boyunca düzenli olarak birkaç dakikada bir yüksekten aşağıya düşüyor gibi sistemi ayarlıyorlar. Önce korkuyor mimoza, hemen yapraklarını kapatıyor, hareket ettiği için. Sonra bakıyor bir tehlike yok, o zaman bu sistematik düşme hareketinin devamında yapraklarını kapatmıyor. Eter`i biliyorsunuz. Sinir hücrelerini uyuşturmak için eskiden beri hayvanlar ve insanları bayıltma için kullanılır.


Bitkilerin sinir hücresi yok ama bakalım mimoza nasıl bir tepki verecek ya da verecek mi diye suyuna eter karıştırıp, bitkiye veriliyor. Sonuç: Bitki uyuyor. Bırakın yaprağına dokunmayı, tokatlasanız bile hiçbir tepki vermiyor. Sebebi; Bitkinin  bütün organları arasındaki iletişimi sağlayan Elektrik Sinyallerinin olduğu anlaşılıyor.


Bitkiler peki acıya tepki veriyor mu? Bu soruya cevap bulabilmek içinde bir deney yapılıyor. Bir bilim insanı ve asistanı, bir bitkiye, en küçük sinyalleri bile tespit edebilen bir elektrot bağlayıp deneye başlıyorlar. Asistan çakmakla bitkinin bir yaprağını yakacak ve bilim insanı ekranda ki dümdüz giden elektrik akımında bir değişiklik olup olmadığına bakacak. Elinde ki çakmak ile bitkiye yaklaşan asistan daha bitkinin yaprağını yakmadan bitkiden bir tepki geliyor. Sinyal tavan yapmış durumda, bildiğimiz korku sinyali. Sonra yaprağı yakıldığında daha yüksek bir sinyal.  


Bitkilerin sanıldığı gibi görevlerinin sadece, bizlere oksijen üretmek olmadığını daha iyi anlayabilmek için karakteristik özelliklerine biraz daha bakalım. Bitkiler genellikle mineral ihtiyaçlarını topraktan karşılarlar. Peki toprakta mineral az ise ya da toprak bile yok ise ne yapıyorlar? Bazıları et yiyor, bazı bitkiler ise gidip avlanıyor. Avlanan bitkilerden bir tanesi Şeytan Sarmaşığı denilen kökleri olmayan bir bitki. Kökleri olmadığı için acilen bir kurban bulmalı ve çabuk olmalı. Yoksa açlıktan ölecek. Başka bir bitkiye yapışıp, onun minarelerini emerek kendi çok çabuk büyüyor, yapıştığı bitki ise zamanla ölüyor. Kurbanını bulurken neyi takip ettiği araştırıldığında çıkan sonuç çok şaşırtıcı. Tıpkı hayvanlar gibi kokuyu takip ettiği anlaşılıyor.


Bitkilerde de birbirine dost olanlar, düşman olanlar, dostların bir arada mutlu mesut yaşaması, uyum sağlamayanların topluma kabul edilmemesi tıpkı öteki canlılarda olduğu gibi toplumsal bir düzeni vardır. Bu birlikteliği bozmaya çalışan öteki böceklerin istilasına karşıda bitkiler bu kez kendilerine dost olan hayvanlara kimyasal kokular salarak “İmdat, yardıma ihtiyacım var dostum, acil gel kurtar beni. Bu böceklerin yeterince yemesine izin verdim ama daha fazla yapraklarımı yerlerse ben ölürüm, ölmek istemiyorum.” sinyali gönderir. Bu sinyali alan dost hayvanlar hemen olay yerine gelerek, o böcekleri yer ya da kovar. Böylelikle bitkiyi ya da ağacı kurtarmış olur.


Bitkilerde hayvanlar gibi, dost ve düşmanın kim olduğunun ayırdını yapmazlar ise hayatta kalma şanslarının olmadığını çok iyi biliyorlar. Yaşamak için A planı, B planı bile yapıyorlar. Bunlara en iyi örnek yabani tütün bitkisidir. Aynı zamanda bu örnek, “Yaşam, her koşulda yolunu bulur.” tespitinin doğruluğu adına çok iyi bir örnektir. Yaşam hakikatten her koşulda yolunu bulur. Bizim doğayı korumamıza gerek yok, yeter ki zarar vermeyelim. Onlar kendi düzenlerini sağlama konusunda çok iyiler.


Neyse yabani tütün bitkisine dönelim. Bir orman yangını olup, bütün ağaçlar yandığında çıkan dumanda ki kimyasallar, toprağın altında uyuyan tütün bitkisini uyandırıyor. “Hey yer boşaldı, sıra sende kalk” der gibi. Ya da şimşek çaktığında çıkan ses dalgaları, toprağın altındaki bazı bitki türlerinin çekirdeklerini çatlatıyor. Sıra bu bitkilerin büyümesine izin çıktığının göstergesi gibi, her koşulda doğa yeşilleniyor. Tütün bitkisi büyümeye başladığında bitki örtüsü yanmış, orman sakinlerinden aç böcekler başlıyorlar, bitkinin yapraklarını yemeye. Sesini çıkarmıyor tütün bitkisi, biraz yesinler der gibi. Baktı ki böcekler abarttı işi, kendi ölecek.Yeter defolun artık, anlamında yapraklarına aşırı nikotin gönderiyor. Bu zehiri alan böcekler artık yemiyor ve oradan uzaklaşıyor. Tütün güvesine bu sinyal işlemiyor. Zaten bu güve yumurtalarını bu bitkinin yaprağına bırakıp, yavruları ile vedalaşırken “Size bol bol yiyecekli bir dünya bıraktım yavrularım, hoşçakalın” diyerek kendinden emin uzaklaşıyor. Bir hafta sonra doğan yavrular o kadar hızıi bir şekilde yiyor ve büyüyor ki, bitki ne kadar nikotin gönderse de bu yavrular yiyor, ölmüyorlar. Bağışıklık sistemleri müthiş. Bitki öleceğini anlayınca B planını devreye sokuyor. Bir kimyasal salgılıyor. Güve yiyen koca gözlü böcekler bu sinyali aldığında hemen yardıma koşuyor. Hem kendi karınları doyuyor hemde dost bitkiye yardim etmiş oluyorlar.


Hayvanlar ile bitkilerin dostluğuna en iyi örneklerden biri: Brezilya sahillerindeki akasya ağacı ve ağacın üzerinde yaşayan karıncalardır. Ağaca zarar vermezler. Onun soğanın kabuklarını yerler, öz suyundan içerler, boynuzlara benzeyen sırf büyük baş hayvanlar beni yemesin diye evrimsel süreçte geliştirdiği boynuza benzeyen dikenlerinin içinde yuva yaparlar. Ağaçta bu kadar misafirperver olmasının karşılığını, kendisini yemeye gelen böceklerin kovulmasında karınca ordusunun desteğini alır. Ağaca gözü gibi bakan karıncalar, bir tehlike anında ağacın gönderdiği imdat kokusu ile hemen tehlike bölgesine akın eder ve ağacı tehlikeden korur.


Üzüm aldığımız asmaların akraba asmalar ile birlikte bir bağda yaşıyor olması, tanımadıkları asma ağaçları ile mutlu olmadıklarını, onun içinde fazla ürün vermediklerini anlamış olmak, ayrıca bitkilerin müzik sevmesi, sevgiyi hissediyor olup, büyümelerinde ne kadar fark yarattığını biliyor olmamız, kendimizi sadece hayvanlar ile kıyaslayıp, bitkileri bizden saymamış olup, onlara haksızlık ettiğimizi göstermez mi? Soyların sürdürebilmek için geliştirdikleri taktikler muhteşem. Eşek arısının dişisi görünümlü orkideler, o kadar güzel eşek arısı dişisi kokusu da yayarlar ki, buna kanan erkek arılar, döllenmek için kondukları çiçekten aldıkları polenleri, başka orkidelere taşıyarak, bitkinin üremesini sağlar. Bitki dünyasında yaşamak ve soyunun devamını sağlayabilmek için geliştirilmiş taktikler, kurulan dostluklar, düşmanlar ile savaş birlikteliği saygıyı hak ediyor.


Umarım bitki örtüsüne ve doğaya saygılı bireyler olup, gelecek kuşakları da bu bilinçle yetiştirebiliriz.


İnanç Kaya


Kaynak : Şimdiye kadar okuduğum, gördüğüm birikimlerimden bazıları



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu

  Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu 450 dereceden fazla sıcaklığı bulunan, güneş sisteminin yaşama en düşman gezegeni Venüs`te, nasıl olurda...