30 Nisan 2022 Cumartesi

Uzay Yolculuğunda Anemi Sorunu

 Uzay Yolculuğunda En Büyük Sorun, 

Kan Hücrelerindeki Büyük Kayıplar


Uzay İstasyonlarında yerçekimsiz ortamda uçan astronotlara özeniyor ve eğlenceli olduğunu düşünüyoruz. Oysa ki, yerçekimsiz ortamda uçan o vücutların iç kısmında, her saniye nasıl hasarlar oluştuğunun farkında bile değiliz. Maalesef bu hasarların sebebini anlamadan ve çözümünü bulmadan Mars yolculuğu gibi uzun uçuşlar, hayal olarak kalmaya devam edecek. 


Bu sorunun farkında olan Ottawa Üniversitesi`nden Guy Trudel ve ekibi yıllardır, uzayda kemik iliği sağlığı ve kan üretimi, araştırmasına odaklandilar. 


Dünyada ilik nakli üzerine çalışan Marrow projesinin bir parçası olan bu araştırmada Uzay anemisinin sebebinin neden şimdiye kadar sır kaldığı araştırılıyor. Acaba spesifik olarak, daha önce kan hücrelerinin düşük üretimi mi yoksa artan parçalanma mı uzay anemisine neden oluyor, etkileri ne zaman ortaya çıkiyor ve ne kadar sürdüyor? Bu sorulara cevap bulma, araştırmanın temel konusu. 


Bu nedenle araştırmacılar, Uluslararası Uzay İstasyonu ISS'de, ortalama 167 gün geçiren on bir erkek ve üç kadın astronotun verilerini inceledi. Uzay yolculuğu yapan astronotların kanının değiştiği, uzay anemisine yakaladıkları zaten biliniyor fakat dünyaya döndüklerinde de tekrar tekrar kanda oksijen taşıyan hücrelerin (eritrositler) seviyesinde neden azalma olduğunu bilinmiyor.


Araştırmaya göre, astronotlarda iyi bilinen “Anemi” fenomeninin arkasında ne olduğunu artık biliyoruz. Şöyle ki ; Yerçekimsiz ortamda artık beden yer tarafından çekilmeyip, havada yüzüyor iken , aynı zamanda insan bedeninin içinde bulunun bütün her şeyde yüzüyor. 


Birçok araştırma, bu içerideki her şeyinde yüzüyor olmasının insan sağlığı üzerinde çok kritik riskleri barındırdığını gösteriyor.  


Ağırlıksız ortamda bulunulduğunda, kırmızı kan hücrelerinin kaybı normal seviyenin çok üzerinde ve maalesef tekrar yerçekimli ortama geçilse bile sadece belirli bir dereceye kadar telafisi mümkün olabiliyor. Ağırlıksız ortamda olmanın sebep olduğu yan etki ve kan hücre kaybının düzelmesi, kısmen de olsa, en az bir yıl sürüyor.  


Bu nedenle, bu araştırma uzay yolculuğu için çok önemli ve ayrıca uzay anemisi üzerine yapılan araştırmalar, aneminin Dünya versiyonlarına da ışık tutabilecek.


Dünyadaki yaşama adapteli insan vücudunda, kan hücrelerinin dönüşümü sürekli olarak devam eder. Vücutta bulunan toplam 30 trilyon eritrositinin, her saniyede yaklaşık iki milyonu yok olur ve karşılık gelen miktar kemik iliğinde tekrar tekrar üretilir. Araştırmacılar, çalışmalarında, kırmızı kan hücrelerinin artan yıkımının, uzay anemisinin temelini oluşturduğu şüphesini özel olarak araştırdı. Bu nedenle uzaydaki astronotlarda kaç tane kırmızı kan hücresinin parçalandığını, bunun Dünya ortamından farklı olup olmadığını araştırdı. 


Araştırmacılar nihayet, astronotların ağırlıksız ortama maruz kaldığı andan itibaren, kırmızı kan hücrelerinin belirgin ölçüde artarak çözüldüğünü belgeleyebildi. Somut olarak, normalden yaklaşık yüzde 54 daha fazla eritrositin yok edildiği, yani saniyede iki milyon yerine yaklaşık üç milyon eritrositin kaybı olduğu görüldü. 


İşte bu yüzden, uzun uzay uçuşlarında, astronotlar şiddetli anemiden muzdarip olup,uzayda yerçekimli bir ortama iniş yaptıklarında ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirler. Trudel, "Vücut ağırlıksız olduğunda, etkinin neden olduğu azalan kırmızı kan hücresi sayısı uzayda çokta önemli bir sorun değil. Aneminin etkileri, yerçekimli ortama girene kadar hissedilmez bile. Dünya'ya, Mars`a, diğer gezegenlere veya aylara inerken, bu tür anemi hissedilir. Bu da enerjiyi, dayanıklılığı, gücü bozabilir ve  görevi tehlikeye atabilir" dedi. 


Astronotların Dünya'ya dönmesinden bir yıl sonra bile, kırmızı kan hücresi yıkımının uçuş öncesi seviyelerine göre hâlâ yüzde 30 fazla olduğu görüldü. Neden vücut bir yıl süre sonunda bile kendini tam onaramıyor, neden artan eritrosit çürümesi var? Sebebi hâlâ belirsizliğini koruyor.


Yine de, araştırmacılar, yeni bulguların Dünya'daki belirli anemi türlerinin nedenlerine de ışık tutabileceği söylüyor Uzun süre yataktan kalkamayan hastalarda, anemi sıklığı ve bunun da hastanın iyileşme ve hareketlilik kazanma yeteneğini olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Buna neyin sebep olduğu hâlâ belirsiz. Trudel, bu anemi formunun ve uzay versiyonunun altında , çok benzer mekanizmaların olabileceğinden şüpheleniyor. Araştırma ekibi şimdi bu ipucunu takip eden araştırmalara yoğunlaştı. Trudel, "Bu anemilere tam olarak neyin sebep olduğunu bulabilirsek, hem astronotlardaki hem de Dünya'daki hastalarda anemiyi tedavi etme veya önleme şansımız olabilir" dedi.

 

Çeviri ; İnanç Kaya

Kaynak : https://www.wissenschaft.de/gesundheit-medizin/spaciger-verlust-von-blutkoerperchen/?fbclid=IwAR22GAfaCNz5tOkGMR9mScaoD4LDo2oDV40H6t1Tt3ttyre_ib0tv5LHb1U

24 Nisan 2022 Pazar

Lider İçin Eğitim

 Milyonların Hayatını Olumsuz Etkileyen Bir Eğitim Şekli ; 


Lider İçin Eğitim


Bahsettiğimiz eğitim şekli tamamen gerçektir ve hâlâ günümüzde toplum için büyük bir sorun teşkil etmektedir. 


Bu yanlış eğitim şekli, Nazi rejiminin isteğiydi. Kendi ideolojilerine takipçi ve asker yetiştirmek için Alman annelerden küçük çocukların ihtiyaçlarını kasıtlı olarak görmezden gelmeleri istendi ve bu yanlış koskoca bir nesile uygulandı.  


Psikolojide bağlanma konusunda çalışan araştırmacılar, bu yetiştirmenin sonuçlarının bugün bile hâlâ toplumda olumsuz bir etkisi olduğunu dile getiriyor.


Renate isimli kadının günümüzde yaşadıkları size olayın ciddiyetini çok daha iyi gösterecektir. Renate, çocuklarını sevmek istiyor ama bir türlü bunu yapamıyor. Depresyonlu bir halde psikoterapist Katharina Weiß'e başvuruyor. Uzman psikoterapist, kısa bir süre sonra hastasının sorununa şu teshisi koyuyor: Bayan Renate, İnsanların kendisine yaklaşmasına izin veremiyor. Dolayısıyla bu sınırı koyduğu içinde gerçek anlamda çocukları da kendisine yaklaşamıyor ve bu hayal kırıklığını beraberinde getirip, depresyonu tetikliyor. 

 

Bayan Renate`nin geçmişine dair kapsamlı bir araştırmada, Nasyonal Sosyalist dönemde rehber kitaplarda Führer (Lider) için nasıl çocuk yetiştirileceğini açıklayan doktor Johanna Haarer`in öğretileri ve yol göstermesindeki yanlışlıklar ile yetiştiği ortaya çıkıyor . Bayan Renate sadece 60'li yaşlarda , yani savaştan sonra doğmuş, peki nasil oluyor da savaştan sonra bile doğan çocuklar üzerinde bu kitap bu kadar etkili oluyor? 


Sebebi şu ; Hitler için çocuk yetiştirme rehber kitabı yazan Haarer'in kitapları, Hitler`in iktidarda oldugu sürece her zaman en çok satanlar listesindeydi. Dolayısıyla savaş sonrası Almanya'sında bile, eserlerinin kopyaları hemen hemen her evde bulunuyordu. Terapist tarafından sorulduğunda, Bayan Roberta, küçükken o kitabı kendi ailesinin kütüphanesinde gördüğünü söyledi. Evlerin hemen hemen hepsinde bulunan Haarer'in eğitim felsefesi kitabı yüzünden bu yanlış egitim nesilden nesile  aktarıldı. 


Nazi rejimi, çocukları, iyi askerler ve takipçiler yapmak için annelerinden bebeklerinin ihtiyaçlarını kasten görmezden gelmelerini istedi çünkü böylelikle  herkese karşı duyguları ve bağlılıkları düşük olacak, faşist ideolojiye çok iyi bağlanabileceklerdi. Bunun için bütün bir nesil sistematik olarak başkalarıyla bağ kurmayacak şekilde yetiştirildiği. 


Uzun zamandır bu konu üzerinde duran Almanya, çocuklarına veya torunlarına bunun tam tersini nasıl öğretebilecegini, bu yanlış egitimin izlerini toplumdan nasil tamamen silebileceğini araştırıyor. 


En son Regensburg Üniversitesi'nde araştırma yapan ve 1970'lerde anne-çocuk bağları üzerine çalışmalar yürüten Klaus Grossmann, " Kamuoyunda her ne kadar bu konu görmezden gelinse de bağlanma ilgili problemlerin sonuçlarını hala görmekteyiz" diyor. Laboratuvarda bağlanma ile ilgili sorunlar tekrar tekrar gözlemleniyor: Çoğu zaman bir bebek ağlıyor, anne bebeğine doğru yürüyor ama ona ulaşmadan hemen önce duruyor. Çocuğu sadece birkaç metre ötede çığlık atmasına rağmen, onu almak ya da teselli etmek için hiçbir harekette bulunmuyor. Annelere bunu neden yaptıkları sorulduğunda 'Çocuğu şımartmamalısın' açıklaması yapılıyor. Aradan yaklasik 80 yıl geçmesine rağmen kalıplaşmış bu ve bunun gibi yanlış cümleler insan davranışlarını olumsuz etkiliyor. 


Yine Hitler zamanında en çok satanlar listesinde olan  "Her Çocuk Uyumayı Öğrenebilir" kitabı, Haarer`in yanlışlığını tastikleyici öğütler veriyor. Kitap, uykuya dalmakta veya uykuda kalmakta zorlanan çocukları bir odaya koymayı, onları kontrol etmeyi ve artan aralıklarla onlarla konuşmayı, ancak ağlasalar bile onları kucağa almamalarını tavsiye ediyor. 

Johanna Haarer, 1934'te yayınlanan “Alman Anne ve İlk Çocuğu” adlı kitabında “Çocuğun kendi odasının olması, her zaman yalnız kalması en iyisidir.” diye açıklıyor. Çocuk çığlık atmaya veya ağlamaya başlarsa, bunu görmezden gelin. Bebeği emzirmeyi bırakın, yatağından çıkarmaya, taşımaya, sallamaya, kucağınıza almaya başlamayın. Çocuk, şefkatli bir ruh çağırmak ve böyle bir bakımın nesnesi olmak için sadece bağırması gerektiğini inanılmaz derecede çabuk anlar. Kısa bir süre sonra, kendisiyle bu meşguliyeti bir hak olarak talep eder, tekrar kucağınızda taşımanız, onunla oynamanız  için ağlayarak ısrar eder, evin tiranı olur, diyerek, çocukları, iradelerinin mutlaka kırılması gereken birer işkenceci olarak gördüğünü açıklıyor. 


Kitaptaki saçmalıkların ayrıntılarına devam edelim. Johanna Haarer tavsiyelerinde şunlarda var: "Çocugu besleyin, yıkayın ve kurulayın ancak bunun dışında tamamen yalnız bırakın. Kitapta, çocukların bedensel bakımı hakkında ayrıntılı bilgiler veriyor ancak psikolojik olan her şeyi görmezden geliyor. Hatta kucağa alıp, çocukla bedensel temasta bulunma, sevgi gösterilerini, “Maymun Sevgisi” diyerek küçümsüyor, yapılmaması gerekli diye de uyarıda bulunuyor. Doğumdan hemen sonra çocuğun 24 saat tecrit edilmesini tavsiye ediyor. 


Haarer'in tavsiyeleri modern ve bilimsel bir hava içermesine rağmen ,yanlış ve hatta zararlı. Çocukların fiziksel temasa ihtiyacı var ancak Haarer onları taşırken bile bunu minimumda tutmayı öneriyor. Annelerin çocuklarını mümkün olduğu kadar az dokunacak şekilde tutmalarını ve gözlerinin içine bakmamalarını salık veriyor. Ne yazık ki, ebeveynlik Rehberi sayılan Johanna Haarer'in 'Alman Anne ve İlk Çocuğu' kitabı savaştan sonra bile hâlâ popülerdi.


Bunun için, bu görüşün sonuçları bugün bile hissediliyor. Düşük doğum oranı, boşanmış veya yalnız yaşayan çok sayıda insanın oluşu, tükenmişlik, depresyon veya genel olarak akıl hastalığının yaygınlığı sebeplerinden biri bu görüşün toplumdaki etkisidir. Ciddi ilişki ve kimlik sorunları yaşayan insanların çocuklukta anneleriyle duygusal bağ kuramadığı bir çok klinik vakada gözlemleniyor. 


Bunlardan biri Bay Hartmut, terapistine, bir gün evinde, bebekliğinde annesinin tuttuğu not defterini bulduğunu, içinde kilo, boy gelişimiyle ilgili her detay olduğunu ama duyguları , duygusal gelişimi hakkında bir kelime bile açıklama bulamadığını söylüyor.


Gelinen sonuçta, elimizdeki tüm veriler şunu gösteriyor: Johanna Haarer'in yaydığı gibi, bir çocuk, yaşamının ilk veya ikinci yılında hassas bir yaklaşımdan, annesiyle vücut temasindan mahrum bırakılırsa, bildiğimiz kısıtlı, duygusuz ve düşünme yeteneği olmayan çocuklara sahip olunur. 


Bütün bir nesil bağ kurmamak için yetiştirildiyse, kendi çocuklarına nasıl bağ kurmayı tekrar öğretebilir?


Dr.Psikiyatrist Brisch, "Böyle baştan çıkarıcı, düşünmeyen ve hissetmeyen çocuklar, savaşçı uluslar için çok pratiktir" diyor. 


Savaş bittikten sonra Hitler ve yandaşları tarafından çok sevilen,bütün bir nesli kötü etkileyen kitapların sahibi Johanna Haarer`e ne oldu? Almanya halkına yaptığı kötülüğün bedelini ödedi mi diye merak ediyorsanız , onu da anlatayım.


Johanna Haarer, çocuk eğitiminin kutsal kitabı sayılan kitaplarına savaş zamanında, masal kitapları da ekledi. Kendi yazdığı “Anne, bana Adolf Hitler`i anlat” masal kitabında ve öteki kitaplarında, çaktırmadan çocukların zihnine anti semitizm ve anti komünizm aşıladı. Kendisi Münih`te yaşadığı için savaştan sonra bir buçuk yıl gözaltında tutuldu. 5 çocuğu vardı. 3 erkek iki kız. 


Savaştan sonra 1988 yılına kadar yaşadı ve hayati boyunca Nasyonal Sosyalist yani Hitlerin savunucusu oldu. Bütün bir nesli olumsuz etkileyen “Alman anne ve ilk çocuğu ” kitabi savaş zamanında yaklaşık 700 bin adet satılmıştı,, aynı zamanda televizyonlarda,  özel halkevi kurslarında milyonlarca anne ve anne adayına ulaşmıştı. 


Savaş sonrası, Nazi propaganda kısmı çıkarılarak tekrar basılan kitap bir milyon iki yüzbin baskıya ulaştı. Haarer aslında akciger hastalıkları doktoruydu. Çocuk eğitimi hakkında hiçbir özel eğitimi yoktu. Propaganda kitabına ihtiyacı olan Hitler ve yandaşları için bunun hiçbir önemi yoktu çünkü o zaten doktordu ve bu da her alanda uzman olmasi için yeterliydi.


Şimdi gerçeği biliyoruz peki neden herşey çabuk düzelmiyor? sorusunun cevabı çok net ve düşündürücü. 


Sizleri isim ve tıbbi terimlere boğmadan açıklamaya çalışacağım. 2016 yılında Zürih Üniversitesi Tanzanya`da fiziksel ve psikolojik şiddette maruz kalmış çocuklar üzerinde bir araştırma yapıyor. Bir grupta bu tür çocuklar, öteki grupta ise rahat büyümüs, sevgiyle büyümüş çocuklar. Görülen şu ki, ilk gruptaki yani şiddete maruz kalmış çocuklarda tibbi problemlerin daha fazla olmasının yanısıra DNA metilasyon kalıpları da değişiyor. Böylelikle bu gen aktivitesi maalesef nesilden nesile aktarılıyor. ( Konunun uzmanları için daha geniş açıklayalım. Ilk deney grubu ile ilgili ayrıntılı bilgi, proopiomelanokortin proteinini kodlayan genin farklı bir metilasyonuyla karşılaştırdılar. Bu hipofiz bezinde üretilen stres hormonu adrenokortikotropin de dahil olmak üzere bir dizi hormonun öncüsüdür. Değişen DNA metilasyon kalıpları, bir genin aktivitesini etkileyiyor ve bu büyük ihtimalle nesilden nesile aktarıliyor. )


Kısacası ; Ebeveynler, kendi bağlanma deneyimleriyle bilinçli olarak başa çıkabilir ve kendi çocuklarını farklı şekilde yetiştirmeye çalışabilirler. Ancak stresli anlarda, genellikle öğrenilmiş, bilinçsiz kalıplara geri dönerler. 


Belki de bu yüzden Johanna Haarer'in kızlarının en küçüğü olan Gertrud Haarer, asla kendi çocuğu olsun istemedi. Annesini son zamanlarda açıkça eleştirdi. Geçirdiği şiddetli bir depresyondan sonra hayatı ve fikirleri hakkında bir kitap yazdı. Kitabinda çocukluğuna dair annesiyle sevgi içeren hiçbir anısı olmadığını dile getirdi. Yaptığı röportajda, "Görünüşe göre annemin eğitim şekli, beni o kadar çok travmatize etti ki, asla çocuk yetiştiremeyeceğimi düşündüm" dedi. 


İster daha iyi eğitim ister gelenek görenek adı altında, çocuğunuzla bağınızı engelleyen, ona sevgi ve ilginizi azaltan her türlü alışkanlığımızı umarım bu makaleden sonra tekrar gözden geçiririz. 


Sevgiyle kalın, sevgiyle büyüyün, büyütün… 


Çeviri : İnanç Kaya 

Kaynak : https://www.spektrum.de/news/paedagogik-hitlers-einfluss-auf-die-kindererziehung/1555862?fbclid=IwAR2lshhPj7UFBB_RPcagQPs2HbOj2mjrMwLQUKZajDrOl8LinVXKrdgGSfo

23 Nisan 2022 Cumartesi

Eğik Bir Kara delik Keşfedildi

 Eğik Bir Kara delik Keşfedildi


Bir kara delik, dönme ekseni yörünge düzleminde aşırı derecede eğik nasıl olabilir? Teorik olarak bu açı mümkün bile olmamalı. Bugüne kadar böyle bir eğim açısına sahip bir kara delik ne gözlemlendi ne de olabileceği varsayıldı.  


Astronomiye meraklı olan herkesin bildiği gibi, bir kara delik kütlesi ve dönüş hızıyla karakterize ediliyor. Buna dayanarak devasa bir yıldızın süpernova olarak patlamasıyla oluşan kara delikler, orta ölçekte kara delikler ve devasa kara delikler olarak üçe ayrılıyor. Science dergisinde yayınlanan bir makalenin dediği gibi sadece bu kriterler ile kara deliklerin sınıflandırılması, onların hikayesini anlamamız da , belkide bir tutarsızlık yaşamamıza sebep oluyor.


Kara deliklerin nasıl oluştuğuna dair mevcut anlayışımızı sorgulatan gözlem Dünya`dan yaklaşık 10.000 ışıkyılı uzakliktaki bir kara deliğe teleskopların çevrilmesi ile başladı. 


Rusya Bilimler Akademisi Uzay Araştırma Enstitüsü ve Stockholm'deki KTH Kraliyet Teknoloji Enstitüsü'nden Juri Poutanen liderliğindeki bir grup gökbilimcinin bu kara delik ile ilgili ölçümlerinde, daha önceleri kara deliklerin oluşumu ve olması gereken biçimleri ile ilgili bildiğimiz hiçbir veri ile örtüşüyor olduğunu gördüler. 


Bu nedenle, araştırmacılardan Ferdinando Patat ve Michela Mapelli bu yeni gözlemledikleri kara deligi örnek göstererek , kara deliklerin nasıl oluştuğu ve sınıflandırma kriterlerimiz konusunu tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini söylediler. 


Bilindiği gibi, kara delikler gezegenler veya yıldızlar gibi bir yüzeye sahip değiller. Onlar, maddenin kendi içine çöktüğü ve inanılmaz derecede küçük bir hacimde yoğunlaştığı alandadırlar. Ancak diğer tüm gök cisimleri gibi kara delikler de kendi eksenleri etrafında döner. Bazen bu yerçekimi canavarları,gezegenler ve yıldızlar gibi nesneleri yerçekimi kuvvetiyle bir arada tutar ve birkaç nesneden oluşan bir düzenin parçası olurlar.


Gelin şimdi, Dünya`dan 10,000 ışıkyılı uzaklıktaki bu eğik kara deliğin özelliklerine bakalım. 


Gözlemciler ona, MAXI J1820+070 ismini verdi. Nükleer enerji kaynağını tüketerek, dış katmanlarını devasa bir süpernova patlamasıyla uzaya fırlatan devasa bir yıldızdan oluşmuş bir kara delik. Devasa dememizin sebebi bu kara deliğin güneşin kütlesinden 8 kat büyük olmasıdır.  


MAXI J1820+070 kara deliği güneşimizden biraz daha küçük bir yıldızla ikili bir sistem oluşturmuş şekilde. Kara delikler yerçekimlerinin çok kuvvetli olması nedeniyle daha küçük ortağından parçalar koparır. Bu kopan parçalar ise kara deliğin etrafında dönen diskte birikir. Biriken bu parçaların bir kısmı kara deliğin içine düşer, bir kısmı ise manyetik alanlar tarafından saptırılarak kara deliğin dönme ekseni boyunca iki jet halinde uzaya fırlatılmasına olanak sağlar. 


Juri Poutanen ve meslektaşları ,  MAXI J1820+070`nin dönen madde diskinin yerini saptadı. Madde daha küçük ortak yıldızdan kara deliğe aktığından, bu aynı zamanda araştırmacılara, ikili sistemlerde yörünge düzleminin konum tespitini sağlıyor. Jetler olarak bilinen uzaya fırlayan parçacıkların oluşturduğu ışın yolları, kara deliklerin kutuplarindan çıkar. Bu nedenle bu jetleri, yörünge düzlemine kabaca dik dururlar. 


Ancak  MAXI J1820+070 da şaşırtıcı bir şekilde bu böyle değil. Jetler ve dolayısıyla kara deliğin dönüş ekseni, olması gerekenden 40 derece daha eğik. Araştırmacılara göre. bu tür devasa yıldız patlamasıyla oluşan kara deliklerin oluşumu ve gelişimi ile ilgili bildiklerimiz çerçevesinde bu durumu açıklamak pek mümkün değil.


Süpernova patlamaları zaten hiçbir zaman simetrik değil, bu nedenle ortaya çıkan kara deliğe bir eğim verebileceği ve dolayısıyla dönme ekseninde de eğiklik olabileceği daha önceki kara delik incelemelerinden de biliniyordu. Ancak bu kadar büyük bir eğim beklenilmez. Kaldı ki zamanla sistemin yörünge düzleminden madde akışı nedeniyle, dönme ekseninin eğimi zamanla düşer. 


Araştırmacılar şimdi, bir cevap bulabilmek için, büyük eğimli başka kara deliklerin olup olmadığını görmek için uzayı inceleme ve daha önceki kara delik araştırmalarını tekrar gözden geçirmeye başladılar. 






Çeviri ; İnanç Kaya

Kaynak : https://www.spektrum.de/news/astrophysik-schwarzes-loch-in-schraeglage/1992400?fbclid=IwAR34W4q1xq9YSqHw6lGRX84Ey5Po2LIgTz4r_y9Z7fnAfR-BksOPXdG891s


https://www.n-tv.de/wissen/Gekipptes-Schwarzes-Loch-MAXI-J1820-070-gibt-Astronomen-Raetsel-auf-article23154323.html?fbclid=IwAR1_G3A_X2R7Ohs8qq7Z8ymByzynCEajfLaJr0EDEXuVSpOdwabptTlk7vw

Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu

  Venüs'te Yaşam İzleri Bulundu 450 dereceden fazla sıcaklığı bulunan, güneş sisteminin yaşama en düşman gezegeni Venüs`te, nasıl olurda...